Tarihi şahsiyetler, davaları uğruna bedel ödemekten kaçınmayan, kendilerini değerlerine adamış, ulvi modellerdir. Taşıdıkları fikirler, ortaya koydukları eylemler, onların bir misyon insanı olduğunun göstergesidir. İdealizm, adanmışlık; onların karakter sembolleridir. Bundan dolayı izleri milletin hafızasından kolay kolay silinmez.
Aşık Sefai’nin bir şiirinde, “Gece gündüz her dakika senin için harabım/Beni böyle susuz koyan içmediğim şarabım/İster taş de, ister kaya senin için türabım/Kapılara, eşiklere, yollarına ser beni” şeklinde ifade buyurduğu üzere vatan-millet-devlet sevgisi, tüm sevgi ve menfaatlerinin önüne geçerek tüm vaktini, bütün düşüncelerini bu hedefe vakfetmiştir.
Ebulfez Elçibey hayatını anlatırken şunları kayıt düşüyor: “Üniversitenin 2. ve 3. Sınıflarında okurken tarihi ve siyasi konulara daha çok ilgi duymaya başladım. Birkaç öğrenci arkadaşımla milli, siyasi konularda ateşli tartışmalara giriştik. Bizde öyle bir fikir oluştu ki: Halkımız köle, vatanımız ise sömürgedir”.
O, Resmiye Sabir’in “seni esir iken qoymuşuq darda/cengaver ruhumuz hardadır harda/qoynuna gelmedik off bu baharda/bağışlama bizi veten” mısralarına eylemsel bir üslupla nazire yaparak vatanını darda koymamış, bağımsızlık şuuru, henüz ortaokul sıralarındayken canlanmaya başlamıştır.
Milletinin bağımsızlığı için gerçekleştirmeyi hedeflediği mefkuresinden dolayı baskı, dayatma, hapis gibi uygulamalarla karşılaşacağını bilmekteydi. Bir röportajında, “Milletin için, yurdun için öleceksin. Bunu yapmak zorundayız. Bana diyorlar ki, Elçibey insanları ölüme çağırıyor. Doğru, ölüme çağırıyorum. Vatan uğrunda bayrak uğrunda öleceksin, bunu yapmıyorsan zaten yaşamaya hakkın yok”.
Bilinmez parmakları çelikten miydi, fakat yüreği Estergon demirindendi. Çünkü hiçbir tehdide aldırmadan milli devletin oluşması doğrultusunda Rus askerlerini Azerbaycan’dan çıkarmayı başarmıştır.
Elçibey’in iktidara geldikten sonra yaptığı çalışmalara bakıldığında; dil, ekonomi, bağımsızlık, eğitim, hukuk, Türkiye ile ilişkiler, Türk Birliğini sağlamak gibi konulara yoğunlaştığı görülür.
O, Türkiye ile ilişkileri güçlendirmek için Latin harflerine geçişi önemsemiştir. 1938’de Stalin tarafından yasaklanan “Türk Dili” ibaresini 22 Aralık 1992’de Azerbaycan’ın devlet dili olarak yeniden yasal zemine kavuşturmuştur.
İktidara geldiğinde özgür olabilmenin unsurlarından saydığı para birimini Rus Rublesi iken “manat” olarak değiştirmiştir.
Eğitim alanında üniversiteye girişlerde eşitlik ve adaleti sağlama ve yolsuzlukları önlemeye yönelik olarak sınav sistemini getirmiştir.
Devlet başkanı olduktan sonra ezan ülkede okunmaya başlamıştır.
Türk kimdir sorusuna, “kan bakımından Türk olup Türk’e düşman ve başka milletlere hizmet eden, mefkure ve medeniyetçe Türk olmayan ‘Türk’ değildir. Ancak başka halkın vatandaşı olmasına rağmen Türkçe konuşan, Türk medeniyetini taşıyan, Türk milletine hizmet eden, toplumsal bir varlık olarak Türk gibi faaliyet gösteren ‘Türk’tür, şeklinde cevap vermektedir.
Kendisinden önce Rusya’ya bağımlı hareket eden Azerbaycan siyasetinin yönünü ülkenin bağımsızlığı üzerinden Türkiye ve Batı’ya çevirmiştir. Bu bağlamda Türkiye ile ilişkilerin geliştirilmesi ve stratejik ortaklıklar tesis edilmesine yönelik politikalara önem vermiştir. Türk dünyasının birliği idealine inanmış ve politikalarını bu doğrultuda yürütmüştür.