Toplumu ve içindeki grupları bir arada tutan sosyal kodlarıdır. Bu kodlar tahrif edildiğinde, yozlaştırıldığında anlamını yitirir. Manasını kaybetmiş değerler, zayi olmuş bilince benzerler ve daha önce verdikleri sonuçları veremezler. Normları etkisizleşmiş, ruhları birbirine yabancılaşmış insanlardan güçlü bir toplumun çıkması da beklenemez. Çünkü birlik bir kez bozuldu mu dağılanı ne kadar da yapıştırmak istesek eskisi gibi olmayacaktır. Yeniden inşası ise yeni bir ruha ihtiyaç duyar.
Bu yüzden terk etmek gerekiyor, gizliden gizliye içimizde beslediğimiz bireyselciliği. Toplumun, milletin yararını birinci öncelik olarak belirlemek gerekiyor. Örtülü olarak koruduğumuz, ilkeleri işaret ederek sakladığımız çıkarlarımızdan vazgeçmemiz gerekiyor. Çünkü kırma ve kırılmaların ardından büyük bir kopuş kaçınılmaz oluyor.
Bu kopuş, epistemolojik kopuş değil, özden kopuş. Bireylerin kendi çıkarlarını içinde yaşadıkları toplumun menfaatinden daha fazla muhafaza etmek için odak değiştirme yöntemiyle gerçekleştirdikleri kopuş. Dünyanın, ülkenin, devletin, gelecek nesillerin istikbalde nasıl bir hayat yaşayacağının, düşünülmediği, umursanmadığı bir kopma hali.
Dünya gelip geçici. Herkesin dünyası da öyle.
Bazısı için fırtınalı, bazısı için de sakin havayı çağrıştıran ömür, bir rüzgâr gibi esti geçti. Kimileri uzun uzun baktı, seyre daldı, gitmeyecek gibi gözü dünyalıklarda kaldı. Çevresine hırs, çirkinlik, ego, çekememezlik saldı. Kimileri an gibi vardı, yokluğu varlığı yok hükmünü aldı. Kimisi hoşça, kimisi boşça. En iyi olanı dostça bakıp geçti.
Bazıları hak ve hakikat uğruna yandı, bazıları çıkarı uğruna herkesi yaktı geçti. Her geçen, kendinden öncekini arattı. Aradığını bulamayan nefret yarattı. Kimileri kendine saadet, diğerlerine bîdevlet bıraktı. Kimileri gönül koydu geçti.
Bazıları doğruluğu seçti. Birçok varlığa yüz çevirip, acı zehri baldıran niyetine içti. Makam mevkiden vazgeçti. Belki bundan hep bir hiçti.
Bu gidiş geliş karmaşasında benmerkezci davranıp "biz"i çalanlar, öbürlerini darda koydu, ezdi geçti. Birlikte yaşanmış, birliği sağlamış tüm tarihi sildi, biçti geçti. Kararlarıyla, söylemleriyle, eylemleriyle her şeyin sahte olduğunu anlatarak bütün "biz"in canına ot tıktı geçti.
Bahtiyar Vahapzade’nin Elveda dedikleri arasında, “Şimdi ne sen sensen, ne de men menem/ Biz ki biz değiliz, bize elveda” mısralarıyla bahsettiği somut durum yaşanırken, sahip olduğu en önemli değeri elinden kaydı geçti.
Yunus Emre’nin, "Dünya bir penceredir, her gelen baktı geçti" demesi ondan. Dolayısıyla çok kısa olan dünya; güzel bakıldığında, güzellik katıldığında anlam kazanıyor. O halde, dünyadan geçmeden, kendimizden, nefsimizden geçmek; içimizdeki, gönlümüzdeki, çevremizdeki kopmaları önlemek ya da önleyecek tedbirleri geliştirmek lazım.