İnsanla mekân arasında duygusal bir bağ bulunmaktadır. İnsanın doğup büyüdüğü ev, okuduğu okullar, sosyal çevresinin buluşma noktaları mekânı ifade eder. İnsan, duygu dünyasının enerjisini böyle yerlerden el eder. Anılarda mekân anlatımıyla insan ilişkileri iç içe geçmiş bir durumdadır. Mekânla insan arasındaki duygusal yakınlığın nedeni insandan kaynaklanmaktadır. Zira tabiat ve insan eliyle oluşturulmuş fiziki yerler kendiliğinden anlamlı değildir. Onları anlamlandıran insanın ruh hâlidir. Ancak bu anlamlandırma etkilenmek suretiyle yapılır. Yapıları anlamlı kılan, malzemenin birleştirilmiş şeklinden çok onun değeridir.
Maslow, kendi adıyla anılan insanın beş temel ihtiyacını bir piramit modeliyle açıklar. Ona göre piramidin en büyük bölümünü hayatta kalmayı belirleyen psikolojik ihtiyaçlar insan için önceliklidir. Diğer temel ihtiyaçlar ise; güvenlik ihtiyaçları, sosyal ihtiyaçlar, öz saygı olarak da bilinen tanıma ihtiyacı, kendini geliştirme ihtiyaçlarıdır. Teoriye göre insan sırasıyla bu temel ihtiyaçları karşıladıkça kendini mutlu hissedecek ve daha büyük arzulara kavuşmak için gayret gösterecektir. Bütün bu ihtiyaçların mekânla bağlantısı vardır. Mekân aynı zamanda kültürel değerlerin kazanılmasında da önemlidir.
Sözü buradan ‘’Mavi Köşe’’ye getirmek istiyorum. Mavi Köşe, Köprübaşı’nın İkieylül Caddesine açılan ilk sokağının başında bulunan bir lokantanın ismiydi. Mavi Köşe aslından bir isimden de öte anlamları içinde barındırıyordu. Rahmetli babam ve iş ortağı Hikmet Amca haftada 2-3 defa Mavi Köşe’ye konuk olurlardı. Mavi Köşe raconunda buraya muhabbete gelenlere müşteri gözüyle bakılmaz, onlar konuk kabul edilirdi.
Yaz tatillerinde babamın işlerine yardımcı olmak için Eskişehir’de kalırdım. Ailecek Eskişehir’e yerleşmek teşebbüsümüz rahmetli dedemin ata toprağından ayrılmak istememesinden dolayı gerçekleşememişti. Babamın işinden dolayı Eskişehir’de haftanın üç-dört günü bulunmak zorunluluğumuz vardı. ‘’Eskişehir rüyası’’ olarak tanımladığımız yerleşme hikâyesi böylece böylece noktalanmıştı. Yıldız Oteli her zamanki gibi mekânımız olmaya devam edecekti.
Babam ve ortağı Hikmet Amca, bütün yıl boyunca Türkiye’nin değişik yörelerinden Eskişehir’e kasaplık büyükbaş hayvan getirirlerdi. Aydın, Diyarbakır, Ağrı ve Kars’tan aldıkları hayvanları Eskişehir’de kasaplara dağıtırlardı. 1970’li yıllarda Eskişehir yoğun bir şekilde iç göç alıyordu. Yeni nüfus akımının temel ihtiyaçları karşılamak, Eskişehir’de ticaretin çok canlı olmasını sağlıyordu.
Mavi Köşe, işadamları ve tüccarın bir buluşma noktasıydı. Dışardan gelen misafirler de Mavi Köşe’de ağırlanırdı.
Hikmet Amca’nın oğlu Uğur ve ben, verilen görevlerin sonuçları hakkında bilgi vermek üzere Mavi Köşe’nin birinci katında yer alan babalarımızın mutad masalarına varırdık. Babalarımızın çoğu kez misafirleri olurdu. Mavi Köşe, ızgara ve anason kokardı. Biz hemen ayrılmak istesek de ayrı bir masada servis açılır, mutlaka bir şeyler yememiz sağlanırdı. Mavi Köşe’de yüksek sesle konuşulmazdı. Masalar arası çerez ikramları gelir giderdi. Mavi Köşe’nin çalışanları nazik insanlardı.
Yıldız Oteli, Çukur Çarşı, Mavi Köşe, Yediler, Adalar… bizim açımızdan Eskişehir’in anlamlı mekânlarıydı. Şahsi olarak kitapçı vitrinleri beni daha çok kendine çekerdi. Çarşı’nın bütün kitapçı vitrinlerini ziyaret edip kitaplara bakmak ve ertesi gün tespit ettiğim kitapları elime almak, okumak mutlu olduğum anlar arasındaydı.
Sosyologların göçün nedenleri içinde saydıkları, ‘’Kırın iticiliği, kentin çekiciliği’’ bu olsa gerekti.