Yalnızca bahçede, bostanda ve ormanda değil, evde, işyerinde, malda mülkte de kendilerine yer bulan bir canlı türüdür, karınca. Karınca kararınca ifadesi her ne kadar bir tevazuyu anlatmak amacıyla kullanılsa da karıncada mütevazılık hiç olmamıştır. Bulduğunu götürür. Sürekli aç, daima karnını doyurmayı hedef tutan, gıda stokuna önem veren, hızlı organize olan, kendine her zaman bir yol bulan, kurnaz varlıktır.
Doğada yaklaşık 14.000 civarında karınca türü olduğu iddia edilmektedir. Bu türler içinde tehlikeli olabilecek cinste türeyen sınıflar da mevcuttur.
Bu tehlikeli gruplarda diğerlerinden farklı biyolojik, ürolojik ve hissolojik özellikler bulunmaktadır. Mesela işe yarar, dişe dokunur varlıkları hızlı algılamak için dirsekli antenleri, götürdüğünü saklamak için sürekli sırıtan dişleri ve tongaya basmamak için uzaktan yönlendiren silik tipli “brother”leri vardır.
Her şeyi bilip gördüğünü zannederek birbirlerine düşen/düşürülen diğer karıncaların görme kabiliyetleri zayıf, hatta hiç görmeyenleri çoğunluktayken; bunlar da üstün görüş yeteneği öne çıkmaktadır. Karşılarına çıkan zengin besin kaynaklarını asla affetmezler. Paylaşımcıdırlar ancak tamamen kendi içlerine dönük bir paylaşım. Kapalı sistem çalışırlar çünkü.
İşgalci bir yayılma politikasına sahiptir bu türler. Çekirgeler gibi anlık saldırı stratejisi uygulamazlar. “Önce bulaş, sonra yapış, en son sırnaş” stratejisini sıralı şekilde takip ederler. Yani, sulanmaları gereken bir nimet gördüklerinde “mer(h)aba boş mu?” diyerek önce yavaş yavaş yerleşirler, daha sonra tamamen orayı ele geçirirler.
Kendi ağırlıklarının 10 katını kaldırabilecek kadar güçlüdürler. Küçük küçük alt başlıklı birbirinden farklı gözüken büyük BİR kolonileri bulunur. Bu kolonide işçi, memur ve üreme-dağıtma karıncası gibi sınıflar oluştururlar. Ve önlerine çıkan her şeyi “biz bütün karıncaların iyiliği için çalışıyoruz” diyerek kendileri için TÜKETİRLER.
Karıncaların gerçekten gizemli bir dünyaları vardır. O dünyanın içinde dostları olduğu gibi düşmanları da bulunmaktadır. Bu düşman elbette ki insanlar değil, başka kolonilerin karıncalarıdır. Koloniler arasında savaşların olduğu doğrudur, hatta bunun bir karınca töresi olduğunu iddia edenlerde vardır. Savaşın sonunda kazanan grup; diğer tarafın sahip olduklarını ve yerleştiği mekanını talan ederek oranın artık yeni sahibi olur.
Evet hikaye böyle başlıyordu… Bahçenin tamamı kendisine hediye sunulmuş gibi kemiriyordu ağaçları ve meyveleri.. kimin bu yiyeceklerden faydalanacağına da o ve arkadaşları karar veriyordu. Başkaları adına çalışma, yabancıyı kollama, yerliyi kovma becerisi de gün geçtikçe gelişiyordu bu kolonide. Mekanını kaptığı da öyle başlamıştı işlere. Bir gün onlara da uzun zamandır yediklerinin aslında zehirli ot olduğu haberi ulaştı. Bahçenin sahipleri bölgeyi çevirerek karantina altına almış ve kazanı kaldırmışlardı artık. Ve bitmez gibi başlayan bu hikayenin sonu asla gelmeyecek gibi görünüyordu…
Gözlerimiz karıncalanabilir, ellerimiz de aynı şekilde. Ancak zihnimiz ve kalbimiz karıncalanmaya başlarsa, gözlerimizi ancak kaybedilmiş bir dünyanın eşiğinde açarız. TTKVY
- - - -