Devlet fikrinin ortaya çıkmasıyla birlikte kurumsallaşmış bir yapı gösteren bürokrasi kavramı, sosyal ve siyasal hayatta önemli bir konum elde etmiştir. Bürokraside kamu hizmetlerinin görülmesi ve yürütülmesi sorumluluğu, kamu çalışanlarını gerekli kılmış; söz konusu personelden, hizmetten yararlananların ihtiyaçları doğrultusunda görevini adil, hızlı ve kaliteli bir şekilde yerine getirmesi istenmiştir. Ancak vatandaşlar tarafından talep edilen hizmetlerin zaman zaman memurlarca verimli, amaca uygun ve kaliteli yapılması hususunun göz ardı edilmesi, yetersizlik ve başarısızlık olarak nitelendirilmiş ve bürokrasi ile birlikte siyaset kurumu da kamuoyunun desteğini yitirmekle karşı karşıya kalmıştır.
Günümüzde üretim dinamiklerinin değişime uğradığı, entelektüel sermayenin ön plana çıktığı, teknoloji temelli bir çağda yaşamaktayız. Bu dönem, toplumların yönetim felsefesini ve alışkanlıklarını dönüşüme uğratmıştır. Dolayısıyla yaşadığımız çağda kamu yönetimi sisteminin 19. yüzyılın hizmet mantığı ile iş yapması doğru olmaz. Bürokrasi mekanizması her alanı etkileyen söz konusu değişime karşı çıkarak, alışkanlıklarını koruma eğilimi gösterdiği takdirde halkın tepkisi kaçınılmaz olur. Bu tepki de genellikle yönünü siyaset kurumuna karşı gerçekleştirir.
Başbakanlık tarafından çıkarılan, Kamu Görevlileri Etik Davranış İlkeleri ile Başvuru Usul ve Esasları Hakkında Yönetmelik’te, kamu görevlilerinin, kamu yönetimine güveni sağlayacak şekilde davranmaları ve görevin gerektirdiği itibar ve güvene layık olduklarını davranışlarıyla göstermelerinin gerekliliği ifade edilmektedir. Ayrıca yönetmelikte memurların, halkın kamu hizmetine olan güven duygusunu zedeleyecek, şüphe yaratan ve adalet ilkesine zarar veren davranışlarda bulunmaktan kaçınmaları net bir şekilde vurgulanmaktadır. Kamu görevlilerinin, halka hizmetin kişisel veya özel her türlü menfaatin üzerinde bir görev olduğu bilinciyle hizmet gereklerine uygun hareket ederek, hizmetten yararlananlara kötü davranmama, işi savsaklamama, çifte standart uygulamama ve taraf tutmama konularında uyarıldıkları açıkça görülmektedir.
İnsanlar günlük hayatlarında, kamu bürokrasisiyle hastanede, okulda, tapuda, nüfusta, adliyede, emniyette, vergi dairesinde ve diğer kurumlarda hizmet beklentisi kapsamında yüz yüze gelmektedirler. İşlerinin etkin, hızlı, verimli, adil, eşit bir şekilde yerine getirilmesini arzu etmektedirler. Kamu yönetimi bu süreci doğru yönetemediğinde, yani vatandaşların beklentisi çerçevesinde hizmet sunumundan kaçındığında; sevimsiz, hoşnutsuzluk yaratan bir anlayışla görevini yerine getirdiğinde, ilişkiler üzerinden iş yaptırma kültürü gelişmeye başlamaktadır. Kamuda yaşanan kötü uygulamalar ve ilgisizlik, vatandaşları menfaat eksenli dostluklar kurmaya yönlendirmekte, bu bağlamda her kurumda tanıdık kamu görevlisi bulma telaşı sosyolojiyi bozarak samimiyeti ve ahlakı ters yüz etmektedir.
Gönül coğrafyası ıssız ve çorak olunca diğer uzuvlar bütünleşse de, insanlığa karşı kalpte sevgi ve saygı yitirildiğinde bir başına başarısız, yalın bir yalnızlığa duçar oluyor insan. Tüm zihinsel kalıp ve sistemlerin ötesinde sevgi ve içtenlikte ödünsüz, ruhi terakkiye sahip insanlar gibi, rengi samimiyet olan hassasiyeti veremiyor hâl diliyle bu türler. Yön duygusunu kaybetmeye benziyor bu durum. Bir takım bitki ve hayvanın, varlığını tembelce geçirmek için başka bitki ve hayvanlara asalak olması gibi, anlamını kaybetmiş ruhun bedene asalak olma eylemi ortaya çıkıyor. Devlet görevinde de, eğer sorumluluk kabul edilmiş ve ona rağmen değeri bilinmeyerek, layığıyla söz konusu kamusal mesuliyet hususunda kayıtsız davranılıyorsa, devlete ve millete zarar veren asalak tip kendini göstermektedir.
Kamuran Yarkın’ın Nihavend makamında söylediği “Sen Kimseyi Sevemezsin” isimli Türk Sanat Müziği şarkısındaki gibi. Kimseyi sevmeyen, sevemeyenin yüzüdür asalağın tavrı. Dolayısıyla rüzgârların önünde kuru bir yaprak gibi sürüklenecek olanların tarzıdır. Şefkat nedir, aşk nedir, ömrünce bunu bilmeyecek olanların vasfıdır.
Dale Carnegie, “Bir insanın yüzünde taşıdığı ifade, sırtında taşıdığı elbiseden mühimdir” diyor. Kamu personelinin görevini yerine getirirken istenilen, beğenilen ve uysal bir yüzle; hızlı, etkin ve verimli bir şekilde vatandaşlarla iletişim kurması, halkın devlete olan güven ve bağlılığını daha fazla arttırır. Bundan dolayı kendisine alt/orta/üst kamusal makam “emanet” edilen memur ve diğer kamu görevlilerinin; anayasa ve yasalara sadakat, devlete bağlılık, tarafsızlık, kamu yararı, halkın memnuniyetini arttırma ilkeleri çerçevesinde vazifelerini yerine getirmeleri sadece hukuki değil, aynı zamanda vicdani bir görevdir.