Yarım yamalak yanan, sönmeye yüz tutmuş tek farıyla çıktığı hayat trafiğinde kurallara uymayı alışkanlık edinememişti. Ne tuttuğu, ne de gittiği yolda zikzaklara yer vermiş, inandığı doğrular uğruna “çıkış yok” tabelalarına rağmen geri vites yapmamıştı. En derin yar’lardan geçerken “yabani hayvan çıkabilir” uyarı işaretini görse de, saldırılarına aldırış etmemiş; yol üzerindeki paslı duraklarda bekleyen gevşek malzemeli zeminlerin tavanlaşma beklentili levhalarına teşne olanlara selam vermemişti.
Ruhu hurda olanlar iz kaybettirmek için beygir gücünü arttırsa da, doğruluk yolunda konum kaybedilmişse, aydınlığı görmek kuru bir hayaldi. Ona göre, gönül kapıları açık olanlar, önseziyle yazılmış ön sözü olanlar ufukları sağlıklı algılayabilirdi.
Biliyordu ki hayat, çok döngülü bir trafik. Kontrolsüz kavşakların yoğun, hedefe odaklanmanın kural, şerit ihlalinin doğal olduğu bir trafik. “Haydi!” dendiğinde, kendini sosyal trafiğin akışına bırakanların; sorumluluk alma sırası geldiğinde hep kırmızı ışığa duranların; düdüğü duymasa, hakka hukuka aldırmayanların; hayatını, yer kapmaya adayanların da doldurduğu bir trafik.
Sağı solu belirsizleşenlerin yoğun, park lambalarını yakarak her yöne sinyal verenlerin diri, dikiz aynasından önünü görenlerin iri olduğu karmaşık, keşmekeş bir trafik. Araçların yorgun, yön levhalarının solgun, direksiyondakinin yılgın, yolların bozgun olduğu bir trafik.
Hayatı farklı okuması, onun en özgün halini yansıtıyordu. Ona göre kasisli yolda yolculuktu yaşam. İçi dışına çıkmalıydı kişinin, öz söz bütünlüğünü yakalamak için. Yol alsa da, yol verse de, duruşu tek olmalıydı. Biliyordu ki çıkışları, inişleri pratik etmek vardı işin sonunda. Birçok şeyi kazaya bırakmak söz konusuydu nihayetinde.
Dört ayağı üstüne düşmek için kendi karakterini pert edenler, yaşamın orta yerinde durup ona kaş kaldırsa da, yol ortasında dimdik durarak önlerini kesebilmeliydi, kazaya maruz kalmaya aldırmadan. Aşık Sefai'nin, "Yazgımız yazılmış dert ile gama, Ne yer çeker oldu, ne taşır sema, Su olsam bir testi bulurdum amma, Aslı çelik, kırılır da bükülmez" mısralarında anlattığı gibi bir ruhu yaşıyor ve taşıyordu.
O, hayata ikinci vitesle vurdurarak tutunuyordu. Farkındaydı şarj dinamosu olmadan ilerlemenin zor olduğunun. Ancak, alacakaranlığa gidenlere karşı ters yönden gelme tercihini, karanlıkta kazaya uğrama tehdit ve tehlikesine rağmen kullanıyordu.
Kaçak-göçek güreşmek yoktu felsefesinde. Hayat parolası ruh-sat(h)ında işliydi:
Havalanmayı sevmiyorsan
Kayışın kopmasına bakmayacaksın
Yağ pompasını kullanmamışsan,
Bagaj hacmini takmayacaksın
Yüz seksen derece dönmemişse teker
Kazanmayı göze almayacaksın
Değişen, boya yoksa fikir kaportanda
Raporun hazır, hasarsızsın.