Algı, nesne ve olaylara karşı organizmanın yaptığı, anlamlı, sistemli ve toptan bir tepkidir. Algılar, duyumların sonucu olarak ortaya çıkar. Algılar, ferdin eski yaşantısına ve bilgilerine göre şekil alır. En önemli belirtisi de duyumların, belli bir nesne ve şekli ait olduğuna dair bir bilinç halinin kişide ortaya çıkmasıdır. Bunu için, kişide, bir şeyin algısı oluştuğu zaman, o şeyi tanıyor, biliyor demektir. Duyu organları yoluyla alınan duyumların neye ait olduğu fert tarafından bilindiği ya da tanındığı anda, duyumların bir yorumlanması söz konusudur. Algı, bir duyu organımızda tepki uyandıran enerjidir.
Belleğimizin de nesnelerin algılanmasındaki rolü büyüktür. Biz, şimdiki zamanda olanları, geçmiş zamanın önemli deneyimlerinden yararlanarak algılarız. İnsan, görmekte olduğu şey ile ne görmesi gerektiğini düşünür. Böylece kendisine karşılaştırma yapabileceği bir başka şey arar. Bu da çok kez imgeledikleri ya da daha çok olmak üzere geçmişteki deneyimleridir. Bunun için, öğretimde her şey daha önce öğretilen eski şeylere bağlanmaya çalışılır.
Bu bağlamda kişi ve toplulukların kent ve yörelerle ilgili genel kanaat diyebileceğimiz yargıları vardır. Bu yargılar, tecrübelerden süzülerek gelen algılamaların sonucudur. Kişi ve toplumu ile öne çıkmış memleketler için oluşan bu algı, kolay oluşmadığı gibi kolayca da değişmez. Emirdağ ve Emirdağlı algısı toplum içinde; soya bağlılık, mücadelecilik, ekmeğini taştan çıkarmak, kültürüne sahip çıkmak, gurbete çıkmaktan korkmamak gibi konularda yoğunlaştığı bilinmektedir.
İnsanlar içinde yaşadıkları zamandan şikâyet ederken geçmişine hasret duyarak geleceği için hayâl kurar. Hayat, bu döngü içinde devam edip gider. İnsanın yaşadığı veya kültürel-tarihsel bağlarla yaslandığı coğrafya, sosyo-psikolojik anlamda önemli bir unsurdur. Bugün Emirdağ’ı görmediği halde aileden gelen kültürel bağlarla kendisinin Emirdağlı mensubiyetini gururla söyleyen insanımız pek çoktur.
Emirdağ’ın geçmişten geleceğe yürüyüşünde bu algının sürdürülebilmesi için neler yapılmalı? Kültürel anlamda geleceğe ne kadar yatırım yapılmış, neler planlanmalı? Projeksiyonumuz, vizyon ve misyonumuz ne kadar tutarlıdır? Yurtdışındaki hemşehrilerimiz için öngörümüz var mıdır? Bugün için Emirdağ dışında yaşayan Emirdağlı sayısı çok daha fazla iken, dayanışma ve gönül bağlarını güçlendirmek için yapılan bir çalışma, proje var mıdır? Bizim kendi toplumumuzu algılamamızın esasları nelerdir?
Şair ve yazarlarımız Emirdağ deyince yayla, Adaçal, Kacerli, topakev, türkü, yemek gibi kavramların içinde kendini bulmaya çalışır. Bu aynı zamanda mekâna mistik bir yaklaşımdır. Kavramlar,bir özlemin bir hayâl imgeli anlatımıdır. İnsanın doğduğu coğrafyaya bir vefa borcudur, onu hatırlamak ve dile getirmek. Bu yüzden zengin çağrışımlar içinde şiirde müzikte romanda yeni yansımalar kendini gösterir. Doğum yeri Emirdağ olmayıp da aidiyet duygusu ile ve aşk derecesinde memleketlerini sevenler için kültürel bağlılık dışında bir ifade bulunamaz.
Yine Emirdağ dergisi için Göç özel sayısını hazırlarken Avrupa’da doğup büyüyen önemli bir siyaset adamımız gönderdiği yazıda;’’Yıldıztepe’den kente girerken işte benim memleketim burası diye gururlanırım.’’ biçimindeki cümlesi yazı kurulundakilerin gözlerinin yaşarmasına sebep olmuştu. Neydi bu genç siyasetçimizi ve diğer gurbet insanlarımızı içine çeken büyü?
Her kültür, kendine özgü hayat biçiminin yaşanıldığı mekânlarda daha özgürleşir. Kendini mutlu hisseder. Çünkü o mekân kültürel kimlik öğeleriyle beraber anılmaktadır.
1960’lı yıllarda sosyo-kültürel, ekonomik ve siyasal özellikleri ile yeni bir kavram ortaya çıktı: Yerelin evrenselleşmesi. Bu yıllarda Emirdağlı daralan yerel ekonomik şartlardan kurtulmak için kendini yurt içi ve yurt dışına atarak bir genişlik sağlamak istedi. Genetik yapısında var olan göç ve gurbet alışkanlığı sebebiyle gittiği her yerde başarılar elde edip yakın akrabalarından başlayarak onları da bu yeni imkân ve şartlardan yararlandırma yoluna gitti. Böylece Emirdağ halkı, üçüncü büyük göçünde yeni ufuklara yöneldi. Her altı Emirdağlıdan beşinin memleket dışında yaşaması Emirdağ algısında göç kavramını öne çıkarır. Her Emirdağlı öz kültürünün taşıyıcısı olmuştur.
Ve Emirdağlılar büyük kentlere geldiler. Kent, insanların yerleşik düzen için buldukları en ideal ortak yaşama alanıdır. Bu alanda yönetim ve kültür en yetkin örneklerini ortaya koyar. Her geçen gün kentleşmenin değişim ve gelişim çerçevesinde büyüdüğü gibi, kargaşanın, düzensizliğinde beraberinde çoğaldığı görülmektedir. Bu olumsuzluğun nedenini, beton yığınlarıyla örülen kentin, manevi değerlerin yıpranmasından kaynaklanmaktadır. Kent; duyguların, manevi değerlerin birbirlerine kenetlenerek oluşturdukları yapı topluluğu olmalıdır. İşte kentlere giden ve oralarda kendini yer edinmeye çalışan Emirdağlılar yine hemşerilik duyguları ile aralarında dayanışma ve bütünleşme yolları aradı. Vakıflar, dernekler kuruldu. Kentte yaşayanlara Emirdağ kültürü gösterilmeye çalışıldı. İnsanlarda bir Emirdağ algısı oluştu.
Her toprağın sınırları, aslında kültürel çizgilerin kentlileşme ve aynı paydanın paylaşanları olduklarından belirginleşmiştir.
Kent olmanın temel paydası kültürdür. Farklı kültürel yapılardan gelen topluluklar kentin ortak kültürünü oluşturur Kentler, insan topluluklarının aynasıdır. İnsan fiziken bir başka yerde olsa dahi o kentin bireyi olduğunu belirtir.
Bilinç demek, bireyin yaptığı eylemin sorumlusu olduğunu kabul etmekten geçmektedir. Kabul ettiği eylem, aynı toprak üzerinde duygularıyla ördüğü memleket insanları tarafından da aynı olgular üzerinde demetleşerek bir bütünü oluşturmaktadır. Memleket bilinçliliği için memleketin oluşum sürecini ve bu süreç içerisinde yaşanılan hayatı bilmek ve bu memleket için verilen mücadeleyi öğrenmek gerekmektedir. İnsanlar mutlaka bir memlekete intisap ederler. Türk toplumunda en çok ‘’nerelisiniz’’ sorusunun muhatap olmanın başka bir izahı yoktur.
Emirdağlı sanatçılar öz kültürlerini o kadar doğru işlemektedirler ki, eserleriyle hemşerilik kültürünü çok canlı tutarak geleceğe doğru emin adımlarla yürüyüş yapılmaktadır. Keza Emirdağlılar arasındaki kuvvetli aile ilişkileri Emirdağ algısının öne çıkmış göstergesidir.
Kutlu Elçi; “Akrabalık bağlarını kesip koparan kimse cennete giremez” ikazını yapar. Akrabalık bağları güçlü olan toplumda huzur ve güvenlik üst seviyededir. Moral değerler yüksektir. Ve ayetlerle perçinlenir bu bağlar;
“(Ey münafıklar) demek idareyi ele alırsanız, yeryüzünde bozgunculuk yapacak ve akrabalık bağlarını koparacaksınız öyle mi?” (Muhammet, 4/22)
Emirdağ algısının iki yöne dağılışı bulunmaktadır. Birincisi, Emirdağlı kendisini nasıl algılıyor? İkincisi ise Emirdağlı dışarıdan nasıl algılanmaktayız?
Kendi aramızda algılanış biçiminden aşırı derecede yakınmamıza rağmen dışarıdan aldığımız yorumların çok olumlu geliştiğini bilmekteyiz. Kendimiz daha iyiye ve daha güzele ulaşmak isteğimizi yakınarak ifade ederiz. Bu da bence bir güzellik hedefine doğru yürümenin adımları sayılabilir. Ancak söyleyip durduğumuz biçimde kendi algılanışı sanatçılarımıza, toplum önderlerimize önemli görevler düşmektedir. Kötünün ve olumsuzun örnek olamayacağı gerçeğini iyi belleyerek rol –modeller isabetli seçilmelidir. Kendini ispatlamış ve mesleğinde yücelmiş insanlarımız gündeme taşınmalıdır. Zira bugün dünyanın her tarafına dağılmış olan hemşerilerimizin memleket bağlarını güçlendirecek objeler elimizde bulunmaktadır. Bu bakımdan mevcut objeleri birlik potasında toparlayarak yeni sentezlerle desteklemek gerekmektedir. Paylaşılan kültür azaldıkça dağılma süreci başlar. Şahsen yeni atılımlar yapılırsa böyle bir tehlikenin ortaya çıkmayacağına inanıyorum. Biz kendi iç algımızı paydaşlarımızın çoğalması ile sağlayabiliriz. Biz gerçekten çok güçlü ve canlı bir kültürün taşıyıcılarıyız. Bu kültürde; yardımlaşma, birliktelik, kök değerlere bağlılık, başarma aşkı, zorluğu yenme gücü gibi esaslar vardır. Bütün bu algıların temelinde Emirdağ halkının konargöçer kültürel kodlarının şifreleri bulunmaktadır. Biz bu şifreleri çözerek, muhafaza ederek yeni nesillere Emirdağ algısını emanet edebiliriz.
Emirdağ dışarıdan nasıl algılanıyor? Değişik yerlerde çalışmamız sırasında memleketimizi soranlar aldığı cevabı sonunda, Emirdağlıların farklı olduğunu, insanını çalışkanlığını, türkülerinin güzelliğini hemencecik ifade ettiklerini gördük. Bu bizim olumlu algılanışımızın belirtileriydi. Bu gibi durumlarda dışarda bulunan bütün hemşerilerimiz karşılaşmıştır. Hele Belçikalıların Türklere sorduğu şu soru tek başına bir övünç kaynağımız olabilir: ’Türkiye mi büyük Emirdağ mı? ’Elbette biz Türkiye ile varız ve vatanımızı her şeyin üstünde tutarız. Bu söz, dünyanın dört bucağına yayılan Emirdağlıların memleket bilincinin bir yansımasıdır. Zira söz memleket açılınca, her Emirdağlı mutlaka kendi kültürel ortamını anlatır. Bu da dış algının oluşmasına olumlu katkı sağlar.
Artık Emirdağ sahip olduğu kültürel ve sosyolojik imkânlarla bir marka olma algısı durumuna gelmiştir. Bilinçli ve stratejik marka olarak kalmak için marka memleket algısını yönetmek ve güçlendirmek gerekmektedir.