Aslında Dede Korkut hep bizimle beraberdi. Ondan bir öğüdü, bazen aile büyüklerimizden, komşularımızdan, öğretmenlerimizden duydukça kök değerlerimizin nerelere kadar uzandığını düşünerek kıvanır, övünürdük.
Dede Korkut Kitabı , asırların süzgecinden süzülüp gelen kültür değerlerimizi günümüze taşıyan en önemli belgedir.
Fuat Köprülü, Dede Korkut Kitabı için şöyle demiştir: ‘’Bütün Türk Edebiyatını terazinin bir gözüne, Dede Korkut Destanı’nı öbür gözüne koysanız, yine Dede Korkut ağır basar”
Kitabın girişi, Dede Korkut’u takdim için yazılmış olup iki kısımdan ibarettir. Birincisi hikâyelerin kopyalanması sırasında yazılmış olan ve Dede Korkut’u tanıtan kısımdır. Besmeleden sonra başlayan bu kısımda Hz.Peygamber zamanına yakın Bayat boyundan Korkut Ata adında bir erin ortaya çıktığı, bu Korkut Ata’nın Oğuz kavminin müşküllerini çözen ve gaipten türlü haberler veren bir kimse olduğu bildirilmektedir. Dede Korkut, hanlığın sonunda Kayılara geçeceğini bunun da Osmanlıları kastetmiş olduğu belirtilmektedir.
Girişin bu kısa tanıtımdan sonra gelen ikinci kısmı ise Dede Korkut’un sözlerine ayrılmıştır. Yine ikiye ayrılabilecek bu kısımda önce Dede Korkut’un söylemiş olduğu vecizeler sıralanmakta, sonra da kadınları dörde ayıran sözleri gelmektedir. Bunun ardından 12 hikâye sıralanarak ifade edilmektedir. Eser; Türk kültürü, tarihi, sosyal hayatı, ahlâk anlayışı, edebiyatı gibi konuları içermesi bakımından da mühimdir.
Sözü, Eskişehir Türk Dünyası Kültür Başkenti Kalıcı Eserler kapsamında yapılan ‘’Türk Dünyası Dede Korkut Parkı ve Dede Korkut Anıt Duvarı’’na getirmek istiyorum. Eskişehir Kültür Başkenti etkinlikleri çerçevesinde yapılan en mühim eserlerden biri, belki de birincisi olmakla kentimize kazandırılan bu park ve anıt gençlerimizin temel kültürümüzü öğrenmeleri açısından iyi bir örnek olacaktır.
Dede Korkut Parkı, daha şimdiden geniş bir alanda sosyal tesisleri, camisi, kamelyaları, yürüyüş ve oturma yerleriyle Eskişehir’in prestij merkezlerinden birisi olmuştur. Anıt Duvar ise şekli, minyatürleri, yazılarıyla gerçekten örnek bir yapı özelliğindedir.
Bizler bu asude ortamda gezerken, kulağınıza Dede Korkut’un çaldığı kopuzun ahenkli sesi gelecektir. Sonra yine Dede Korkut’un yüzyıllardan aşıp, günümüze kadar gelen duasına gönlünüzden taşan katılımlarla ‘’âmin’’ demeniz çok uygun düşecektir.
"Yöm vereyin Hanum, karlı kara dağlarun yıkılmasun, gölgelice kaba ağacun kesilmesün, kamın akan görklü suyun kurumasun, kanadlarun ucu kırılmasun: Kaadir Tanrı seni namerde muhtaç etmesün. Çapar iken ağ boz atun büdürmesün. Çalışunda kara polat öz kılıcun kedilmesün. Dürtüşüriken ala gönderün uvanmasun. Ağ sakallu baban yeri uçmak olsun. Ağ bürçeklü anan yeri behişt olsun. Âhır sonu arı iymandan ayırmasun. Hanum hey!"
Bir kentin kültürle hemhal olması, kültür kenti olması bu tür anıtlarla, müzelerle, gençlere rol-model olacak kişilerin canlı mekânlarını tesis etmekle oluşturulur.