Köroğlu, Dadaloğlu, Kiziroğlu, Hekimoğlu, Zaloğlu…
Bu kişiler neden halk kahramanıdır ve halk bunları neden sever?
Büyük devletler kurup halkı zengin kıldıkları için mi yoksa zalime başkaldırıp onları devirdikleri için mi?
Bu kahramanların hangisinin destanı dünya hükümdarlığı ile bitmiş…
Onlar zalimin zulmüne son verirler… O kadar!
Sonrası?
Sonrası “her şey çok güzel olur.”
Bu kahramanlar bir fikir öncüsü veya feylesof değildir. Çağ açan bir deha da…
Aile ocağında yetişmiş, atasından örfü, töreyi öğrenmiş, milletin düz bir evladıdır.
Millet, ne zaman bir zalim otoritenin zulmünden bunalmışsa, şöyle ya da böyle, bir Köroğlu çıkmıştır mutlaka. O otorite, halkın ekmeğine el uzatmıştır. Namusuna göz dikmiştir. Yerinden yurdundan sürmüş, değerlerini inançlarını hafife almıştır. Halkı avam olarak görüp seçkinleri ve seçkinciliği kollamış ve kutsamıştır. Yani otorite, devlet olmaktan çıkıp eşkiyalaşmıştır.
İşte böylesi durumlarda ocaklarda devlet terbiyesiyle mayalanmış biri “yeter artık” demiş, bu zalimlere karşı “yürekli bir duruş” göstermiş ve zalimin saltanatına son vermiştir. Destanlar böyledir.
Yakın tarihimizde defalarca yaşadığımız bir döngüdür bu. Yani Türkleri teslim almak isteyenler ne zaman büyük bir medeniyetle ülkeyi kuşatsa ve medenileştirdiği kâhyalarıyla içeriden kanallar açsa, şöyle ya da böyle, bir Köroğlu mutlaka çıkmış ve bütün oyunları bozmuştur.
Muhtemelen yoruldular ki Türkleri dize getirecek daha akıllıca bir operasyon başlattılar: Kendi “kâhya Köroğlu’larını” üretmek istediler.
Ancak büyük bir sorun vardı: “Köroğlu rolünde bir lider halen ayaktaydı ve medeniyet satanların parasını çalıp (!), halka dağıtıyordu. 2002'de toplanan vergilerin %85’ini faize veren Türkiye, topladığı vergilerin %10’unu faize veriyor ama iktidarın lideri, “doymak bilmeyen hırsıyla (!)” faizleri daha da aşağı çekmek istiyordu. Böylece küresel finans çevrelerinden haksız biçimde edindiği (!) fazladan kaynağı, eğitimsiz (!) ve bilinçsiz (!) halka dağıtıyor, onlar da “haram helal demeden (!)” yiyor ve iktidar partisini destekliyordu. Yoksa “Türkiye gerçekte üretmiyordu (!)” … Batılı medeni ülkelerin borçları katlanarak artarken, ilginç bir şekilde Türkiye’nin kamu borcu artmıyor bilakis azalıyordu. “Yani çaldığı çok açıktı (!).” İktidar yerini sağlamlaştırmak için, daha çok oya, daha çok oy için daha çok hizmete, daha çok hizmet için ise daha çok paraya ihtiyaç duyuyordu. İktidar çalıyordu (!)… Bankalardan, küresel firmalardan, kâhyaların payından…”
Aslında hikâye bir Köroğlu hikayesiydi. Ama gerçekti. Bu nedenle “hırsızlar, çalıyorlar iddiası tutmamıştı”.
“Üstelik lider, sadece Türkiye’de değil dünyada da Köroğlu rolünü üstlenmiş, küresel şirketlerin parasını Türkiye’de çaldığı (!) yetmiyormuş gibi başka ülkeler için de hareketlenmişti…” Gerçek Köroğlu rolündeki lider git gide Kurt kanununu daha iyi okuyordu.
Malum Türklerin sembolü “Bozkurt’tur”. Batılılar Atatürk’ü de bir Bozkurt olarak tanımlar… Eğitilemez. Ehlileştirilemez. Boyun eğdirilemez.
Bu lider iktidarda olduğu müddetçe gerçekten yaşama şansları olmayan gruplar, bir araya gelip, mükemmel bir organizasyon kurabildiler. Dünyanın en iyi ajanslarıyla muhteşem bir koordinasyon ve uyum içinde çalıştılar. Bu ajanslar, iktidardan beklentileri olan ama karşılık bulamayan en küçük grupları bile bir cerrah ustalığında bulup çıkarabildi. Yine mükemmel bir strateji ile iktidardan memnun olmayan bütün unsurları “iktidardan kurtulmak başlığı” altında birleştirdiler ki bu başarı ancak takdir edilir. Ardından eski örgütçüleri sokaklarda görevlendirdiler. Yüksek disiplin ve iş gören doktrinlerle harika bir örgütlenme sağladılar. Böylesi büyük bir operasyonun maddi kaynağının nereden geldiği malum…
Bu durumu iktidar partisinin kurmayları doğru okuyamadı. Daha doğrusu bazıları yanlış kitapları okudu… Dijital devrimi yakalamak isterken sokağı ıskaladı. Medeniyet, estetik, dijital vizyon vb. kavramlardan kafalarını kaldırıp sokağa bir bakabilseler, halkın Köroğlu’nu hala unutmadığını göreceklerdi. Onlar göremedi, ama elin İngiliz Ajansı bunu gördü.
Bazı kurmaylar ve bazı entelektüeller medeniyet, estetik, eğitim, kültür, sanat gibi geçmişte egemenlerin on yıllarca halka şöyle veya böyle dayattığı kavramlarla sözüm ona özeleştiri yapmaya başladılar. Şüphesiz içlerinde bir kısmı, gerçekte, İngiliz Ajansın koordinasyonunda çalışan kâhyaydı, bir kısmı ise; batılı literatürü bilmeden dünyanın anlaşılamayacağını sanan, kendini ve temsil ettiği değerleri batılı kavramlarla ifade etmeye çalışan, batıyı öğrenirken kendi sokaklarından kopan şaşkınlar…
Bu şaşkınlar hiç de farkına varmadan geçmişteki zalimlerin kavram ve sembollerini (şüphesiz milli ve dini görünenleri) sahiplenince ki bu sanal bir ortamda hızla köpürtülmeye müsaitti, karşılarına sanal “Köroğlu’lar” çıkıverdi. Ardından tıpkı geçmişte Köroğlu’nu küçümseyen seçkinler gibi, bu şaşkınlar, “Falancaoğlu”larını küçümsedikçe, vurdukça büyüyen, “Tepegöz”ler sanal Köroğlu olarak kısa bir zamanda nam yapmıştı bile…
Şüphesiz bu operasyonda kullanılanların soyadlarındaki oğullar tesadüftür ama çağrışım hiç de fena değil.
Sonuç: Net bir başarı…
Şimdi, bu kadar birbirine benzemez grup bir araya gelmiş, dünyada siyasal seçim literatürüne girecek bir stratejiyle büyük başarılar kazanmış…
Tabiidir ki önce birkaç yıl başarılarının tadını çıkaracaklar. Geçmiş 25 yılın yorgunluğu öyle bir yılda çıkar mı sanıyorsunuz?
Bu grupları bir araya getiren müşevvik unsur bütünün hukukunu korumak değil, bütünden daha fazla pay almaktı. Şimdi kim daha fazla alacak bunun kavgasını yapıyorlar. Çünkü hiçbiri gerçek Köroğlu değil; Köroğlu kâhyalığı reddettiği için Köroğlu’dur. Yani Kurttur. Bozkurt’tur. “Falancaoğlu” olmakla Köroğlu olmak arasında derin bir fark vardır: Kurt kanunu… Eğitilerek, sufle alarak, çok okuyarak, danışman tutarak kurt olunmaz. Bu gerçeği göz ardı etmeyecektir İngiliz Ajans…Birkaç yüz milyon USD harcayan bir irade yatırımını riske atmayacaktır. Bu nedenle onlara paylaşmayı da öğretecektir, payından vazgeçmeyi de…
Ama ya gerçek lider? O bütün haşmetiyle duruyor. Onunla nasıl başa çıkacak bu sanal “falancaoğulu”lar?
Muhtemelen lideri yalnızlaştıracaklar. Çevresindeki kâhyalarının bir kısmı yeni bir görevle işe başladı bile: Belki bürokratik itaatsizlik … El kitabında ne yazıyor: “Liderin altından teşkilatı çekince lider iş yapamaz.” Diğer bir ifadeyle yönetilemez bir teşkilattan iş çıkmaz.
Evet, yaşlı kurtlarla başa çıkmak zordur ama “eğitilmiş köpekler yalnız kurtları boğar.”
Tabii yalnız yakalarlarsa…