50 yıl önce Eskişehir halkının bütün yıl boyunca balık tuttuğu, sıcak yaz günlerinde serinlemek için yüzdüğü, bahar aylarında kıyısında piknik yaptığı, şehrin inci gerdanlığı Porsuk’a ne oldu?
Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) Porsuk Çayı’nı; “zararlı bakterilerin ve virüslerin dışında hiçbir canlının yaşamadığı, yatağı atıklarla dolu, kirlilik ve sağlık açısından en tehlikeli akarsular” arasında tanımlamıştır. Bu tanıma rağmen, Porsuk havzasında kirliliği önlemek amaçlı ciddi hiçbir önlem alınmamıştır.
Oysa biz Porsuk’u şairin belirttiği gibi ulu kişilerle özdeşleştiği için sevmiştik: ‘’Hani Yunus Emre ki, kıyında geziyordu’’
Yunus Emre ilahilerini belki de Porsuk’a bakarak ifade etmişti:
‘’Taştın yine deli gönül
Sular gibi çağlar mısın
Aktın yine kanlı yaşım
Yollarımı bağlar mısın
Yavı kıldım ben yoldaşı
Onulmaz bağrımın başı
Gözlerimin kanlı yaşı
Irmak olup çağlar mısın’’
Biz Porsuk’u hep sevmiştik. Molla Kasım’ın Yunus Emre şiirlerinin bir kısmını yakıp Porsuk’a atması sonucunda hikmetten nasiplenmişti, o güzel ırmak. Ve o sahne, gönlümüzden şiirleşerek dökülmüştü ak kâğıt üstüne:
‘’Bir ikindi vaktidir Sakarya’nın Porsuk’u konuk aldığı zaman
Gölgelerin ötesinden gelir sancılı doğuşların müşfik sesleri
Evcil hüzünler dolaşır Anadolu yaylasının duygu arılığında
Muradını alamamış girdaplarda ince sızılar döner durur
Münzevi karanlıkların içinde kaybolur insan çoğu kez
Bir isyan çığlığı kırılır inkârın çukurunda kör fitnenin kanadı
Mahcup pişmanlıkların içinde depreşir kayıp hüviyetli şehirler
Şüphen kurtuluş müjdesi olsun kuşa balığa ve insana
Ey Molla senin elindeyse dört kapının ışıktan anahtarı
Durma dört kapıdan gir içeri sırasıyla ve ürkmeden’’
Eskişehir bozkırına hayat veren Porsuk, Cemal Süreya’nın şiirlerinde de kendine yer bulmuştu:
‘’Porsuk nehrinin geçtiği kadınlar
Hepsine yüzer kere rastladım en azdan
Umutsuz sevdalara tutulmak onlarda
Bozkıra doğru seyrele seyrele yaşamak onlarda
Verdi mi adama her şeylerini verirler
Ben gördüm ne gördümse kadınlarda
Porsuk nehrinin geçtiği’’
Frigler döneminde, Thymbrios (Timbris) olarak anılan ve su perisi anlamına gelen Porsuk, bu özelliğinden dolayı hep büyüleyici güzelliğiyle öne çıkmıştı. Porsuk; ovalara bereket, gönüllere ilham vermişti. Biz de Porsuk’a bakarak ağacın suyla yaşadığı aşka tanıklık etmişizdir:
‘’Salkım söğütler gamzesinden öper Porsuk’un
Ay utanır şavkı düşer sularda hâlelenir
Bir hüzün dolaştırır yüreğinde buruk
Gölgesine sığınmış yoksullar Kurşunlu’da çınarların’’
448 km uzunluğu ile Sakarya Irmağı‘nın en önemli kolu olan Porsuk, doğduğu kaynak itibarıyla Kütahyalı olmasına karşılık, Eskişehir’le özdeşleşleşerek Eskişehirli olmuştur. Porsuk, Eskişehir’in simgesidir.
Aksu ve Murat dağlarından doğan Porsuk; derelerin, çayların el ele tutuşup birleşmesiyle halaylar çekerek Eskişehir’e doğru yola çıkar. Geçtiği yerlerden güzellikleri toplayarak barajları doldurur. O güzellikleri inciden bir gerdanlık yapıp Eskişehir’in boynuna takar. Uzun yolcuğuna Sakarya ile birleşerek devam eder.
Biz, bu ırmağın adının bir de Melikşah’ın kahraman emiri Porsuk’tan geldiğini biliriz. Fetih dönemi Türk töresine göre, bayındır hâle getirilip şenlendirilen ve ebedi Türk vatanının bir parçası yapılan yerlere fethin kahramanının adı verilirdi. İşte Porsuk da, Melikşah’ın o yiğit fatihinin adıdır. Biz güzelliklerle kahramanlıkları yan yana taşımasını bilen bir milletiz.
Porsuk, şimdi geleceğini arıyor, içinde zararlı atıkların olmadığı eski eski günlerini… Porsuk, kirlilik ve sağlık açısından en tehlikeli olmadığı zamanlarını arıyor.
Porsuk; tekrar, su perisi Thymbrios (Timbris) olup ovalara bereket, gönüllere ilham vermeyi arzu ediyor. Bu hüzünlü ırmak, Porsuk Bey’in emanetine sahip çıkılacağı vakitlere saklıyor sevincini.
Toprak, su, hava ve ateş hayatın sürdürülebilmesinin temel kaynaklarıysa, bunlar korunmalı ve savunulmalıdır. Öyleyse, su kaynaklarını korumak, aynı zamanda vatanı savunmaktır, hayatı idame ettirmektir.
Porsuk geleceğini arıyor… Aslında Porsuk, bizim geleceğimizi arıyor…