“Kumların Kadını”
Sisifos ya da Öğrenilmiş Çaresizlik
Hepimizin yaşamı “Kumların Kadını” filminde geçtiği gibi tek gidişe ayarlanan bileti alınmış-ödenmiş bir yolculuktur. İnsan olarak temel sorunlarımızdan biri kendimizi ya da benzerimizi aramak diğer yandan da benzerlerimizden kendimizi farklı kılma çabasıdır. Bu nedenle kendimize çeşitli amaçlar edinir hem kendimizi hem de doğayı anlama çabası içine gireriz. Bu amaç bazen zenginlik, bazen de statü bazen de ömür boyu sürecek olan bir keşiftir.
“Kumların Kadını” filminde öğretmenlik yapan Niki Jumpei, kum böcekleri hakkında araştırma yapmakta iken üç günlük izninde çöle yolculuk yapar. İncelemesine daldığı için kendisini şehre ulaştıracak olan otobüsü kaçırır.
İnsanoğlu kendisinden önce tayin edilmiş koşulların içine doğar. Bu nedenle insanın kendini bilmesi ve kendini başkalarından farklı kılma çabası içinden çıkılmaz bir hal alır. Son yüzyıl bize farklı dayatmalar getirir. Filmin başında modern insanın durumunu eleştiren bir replik vardır. Yolcu, çölün ortasında uzanmakta ve şunları düşünmektdir. “İnsan pek çok belgeye ihtiyaç duyuyor. Sözleşmeler, ehliyetler, kimlik kartları, izinler, tapular, sertifikalar, kayıtlar, sendika kartları, bonservisler, faturalar, borç senetleri, geçici müsaadeler, izin mektupları, gelir beyannameleri, daha fazlası olacak mı? Bunları unutabilir miyim?”
Modern insan, çoğu zaman kurtuluşu statüde görür; ancak onun getirdiği sıkıntı da onu adeta bir kapana kıstırır ve kendini bunlarda kurtarabileceği bir zaman ya da mekân arar. Filmde kum böceklerini araştıran kahramanımız, çölün ortasında yalnızken, sonsuzluk içinde çölün ortasında bir kayıkta bunları düşünürken sözlerine şöyle devam eder: “İnsanoğlu bir yerlerde yanlış yapmaktan korkuyor. Doğru tarafta olmak için yenilerini arayıp duruyor. Kim sonunu görebilecek ki.”
Kahramanın yanına gelen köylüler, son otobüsün kalktığını ve ona yardım edeceklerini söyleyerek onu çölün ortasında çukurda(delikte) bir evde yalnız yaşayan bir kadının evine ip merdivenden indirerek bırakır. Kim sonunu görebilecek ki?
Yolcu, ertesi gün evden gideceğini düşünür ve kadının ikramlarını afiyetle yer ancak ertesi gün şoka uğrar. Zira ip merdiven yoktur ve yalnız başına köylü kadınla kalır. Adam, önceleri kadını kapana kısılmış, özgürlüğü elinden alınmış gibi görse de oradan kurtulma çabasıyla kendinin kapana kısıldığını anlar. Bir yandan da kadınla yardımlaşmayla başlayan bir ilişki içine girer Yolcu, Tokyo’daki arkadaşları tarafından mutlaka kurtarılacağını düşünür;zaman zaman da kaçmak için planlar yapar; ancak köylüler onu bulup tekrar çöldeki delikte bulunan eve getirirler.
Adam her gece kadınla birlikte aşağı kayan kumları toplar ve köylülere teslim eder, köylüler de onlara haftada bir tayın(yiyecek) getirirler. Adam gittikçe kadınla yaşamaya alışır. Kadın dost mudur düşman mı? Bu süreçte aralarındaki ilişkideki yabancılık bitmemiştir. Köylülerin baskısı bitmez kadınla gözlerinin önünde birlikte olmaya zorlarlar. Adam kabul eder, kadın direnerek reddeder. Kadının tek özlemi bir radyosu olmasıdır. Bunu da adamı eve bağlamak için ister ve “Tokyo’daki yaşamdan haberin olurdu” der. Adam giderek oradaki yaşama ayak uydurur, zooloji kitaplarını ve böcekleri de daha az düşünmeye, hatta orada suyu muhafaza etmekle ilgili yeni yöntemler bulmaya çalışır.
Bir gün kadın hastalanır ve hamile olduğu anlaşılır. Köylüler bir doktor getirirler, doktor gelirken bir radyo da getirmiştir ve kadını alıp götürürler. Giderken ip merdiveni de orada bırakırlar. Adam şimdi yeniden bir karar vermek durumundadır. Oradan gidecek midir?
Adam, merdivene tırmanarak yukarıya çıkar, çölü geçer ve okyanusun kenarına gelir. Ancak yeniden çöle, o deliğe, eve döner. Kadın deliğe tekrar dönmez; bir çocuk zaman zaman yukarıdan adamı gözler ve adam o delikte kalır.
Mitolojideki Sisifos, bir kayayı her defasında zirveye tırmandırır, sonra kaya yere yuvarlanır ve Sisifos onu tekrar yukarı taşır. Adamın hikayesi her ne kadar Sisifos’un hikayesine benziyorsa da aslında öğrenilmiş bir çaresizliği içerir. Bir bilim adamı olan Yolcu, ister kum böceklerini arasın isterse de çölde suyu tutmanın yollarını arasın; kendine yolculuğu yoksa sistem içinde nerede kapana kıstırıldığını anlamaya çalışması, onun kurtuluşu olmayacaktır. Nitekim filmin sonunda da çöldeki keşfinin ardına düşerek kendini teselli etmeye çalışır.
Kumdaki Kadın filmi, her ne kadar köylüler tarafından kapana kıstırılan kadının hikayesi gibi görünse de Niki Jumpei’nin hikayesidir. Her zaman Tokyo’daki arkadaşlarının onu kurtaracağına inanan Yolcu, kaybolduğu yerde de statüsünün işe yarayacağını düşünür. Oysaki arkadaşları onu sadece “Kayıplar Listesi” ne almıştır ancak aradıklarına dair bir işaret yoktur.
Filmde kadın kendi doğasını yaşamıştır. Erkek egemen toplumda kadının “öteki” likten kurtulması anne olmasına bağlıdır. Filmde de anne olan kadını köylüler kurtarmış ve bir daha o deliğe bırakmamıştır. Ancak adam o delikten çıkması mümkün olduğunda orayı terk etmemiş ve kendi yaşantısına dönmeyi istememiş, geri dönmüştür.
Çoğu zaman çektiğimiz sıkıntılardan kurtulma çabamızın olduğunu zannederiz. Ancak kurtulma imkânı olduğunda yine paniğe kapılırız. Çünkü zorluk karşısında mücadele etmek insanı güçlü kılabilir ya da ona belli bir konfor alanı yaratabilir. Zamanla “yanlış vicdan” geliştirerek değişimin haksızlık olduğunu düşünürüz. Oysaki en büyük vicdansızlığı ve haksızlığı kendimize yaptığımızı bilmeyiz. Zorluklardan elde edilen ikincil kazançlar, belli bir konfor ya da güçlü olma isteği bazen esaretlerimizi bize mutluluk gibi gösterebilir.Niki Jumpei, her ne kadar kurtulmak istiyorsa da kadınla yaşadığı hayat içinde belli bir haza da alışmıştır. İhtimal bu nedenle çölün ortasındaki hayatına devam etmek istemiştir.
Hepimiz için çölün ortasında ya da okyanusun kıyısında daha da önemlisi hayatın kıyısında olduğumuzda önümüzdeki soru şudur.
Kendimizi aramak ya da bulmanın önündeki engel, Sisifos gibi taşı yeniden yuvarlamak mı, öğrenilmiş çaresizlikten mutluluk duymak mı?
Bundan sonrası da sizin hikayeniz.
Devam eder…