“Görgülü kuşlar gördüğünü işler”
Alışkanlıklarımız yol arkadaşlarımız gibidirler. Zaman zaman da gölgelerimiz. Çoğu zaman sevdiğimiz ya da sevmediğimiz şeyleri yapmaktan kendimizi alıkoyamayız. “Alışkanlık işte” diyerek işin içinden çıkmaya çalışırız. Böylece alışkanlıklarımız zaman zaman bir zırha zaman zaman da boynumuza vurulmuş bir kement gibidir. Öğrenim ve kalıcılık için alışkanlığın yararı varsa da, gelişim ve değişimin önünde bir engeldir.
Basit olduğunu sandığımız birçok davranışımız, aslında daha derinlerde kök salarak yapmak istesek de istemesek de yakamızı bırakmazlar ve bağımlılık oluştururular. Bunlar bizim ya uğurumuz ya da lanetimiz haline gelirler. Artık bu davranış ya da nesneler bizim yaşam içinde “olmazsa olmazlarımız” arasında yer alırlar. Bu madde bağımlılığından yaşamımıza yeni giren, cep telefonu, internet ve bilgisayar kullanımı, davranışlarla ilgili olarak, tırnak yeme, âşık olmak ve daha da uzayabilecek bir listeye dönüşebilir.
Birçok kişi için korkuyla ümit arasında gidip gelen duygulanım içinde olmazsa olmazların yaşamlarında sandıklarından daha fazla yeri olur. Oyuncağı olmadan uyuyan çocuktan, sahneye çıkmadan önce uğurunu öpen sanatçıya kadar da birçok kişi için kaçınılmaz haldedir. Uğursuzluk sayılan şeyler ise daha farklı. Kara kediden salı gününe; on üç rakamından sayılabilecek birçok öykü girer devreye. Alışkanlıklarımız, korku ile ümitin belirlenmesinde, uğur ve lanete dönüştüğünde, ya da yoksunluk belirtileri zarar verici bir acıya neden olduğunda bağımlılık oluşturmuş demektir ki yaşamı, korkunun pençesine takarak kesintiye uğratırlar.
İnsan daima kendini yenilemek istediğini iddia etmesine rağmen yeni olanı kavramakta ve kabullenmekte direnir. Hiçbir yüzyıl çağımız kadar eşyanın kullanımında değişiklikler yapmamıştır. Kara saban dönemiyle bilgisayar çağı iç içe geçerek her gün yaşamımıza yeni bir nesne giriyor. Yine de insan yeni olan bir şeyi keyfe yararına göre seçiyor. Ancak sevgi bağı oluşturan şeyler için bunu söylemek biraz zor. Küçük bir kız çocuğunun elindeki kırık bebeği yenisiyle değiştirmek zor olabilir. Ancak yeni bir cep telefonu modelini benimsemek için zorlanmayabiliriz.
Bazen de yeni bir şeyin yararını bildiğimiz halde eski alışkanlıklarımızda kurtulmak zordur. Bu genelde sonuçlarından emin olmadığımız, ya da yararının uzun zamanda anlaşılacağı durumlar ve yeni fikirler için daha da geçerlidir. Modadaki yeni bir modeli giymekte sakınca görmeyiz ama yeni bir fikir bize cazip gelmeyebilir. Çünkü düşünce yapımızı değiştirmek, yeni olana göre yeni davranışlar geliştirmek yine de en zor olanı diyebiliriz. İnsan tembelliğe daha yatkındır. Aslında yeni geliştirilen pek çok şey daha fazla tembellik alanı açmak için yapılır. Ancak insan kurduğu düşü yormakta da uygulamakta da zorlanır. Bunda da başarılı olduğu pek söylenemez. Zira her şeyi daha kısa zamanda yapabilmek için olanaklara sahip olmamıza rağmen yinede kendimiz için çok vaktimiz yok. Bize zaman kaybettiren ve duygusal ve zihinsel gelişimimizin önünde bir engel olan alışkanlıkları değiştirmek için çaba sarf etmek zorundayız. Çünkü insan yaşamı her gün biraz daha değişkenlik ve gelişim gösterirken bildiklerimiz ve yaptıklarımızı olgunluğun sonu olarak görmek bizi o andan itibaren geriletecektir. Bu neden aynı çağ ve mekân içinde yaşadığımız halde yalnızca kuşak farkı değil; benzerlerimiz arasında da geride kalmamız mümkündür.
“Görgülü kuşlar gördüğünü işler”
Alışkanlıklarımız bizim için değiştirmemiz gereken yeni bir adım mı yoksa ayak bağı mı?