Nerelisin?

Bu soru pek çok kişinin kimliğine dair bir ipucu edinmek ya da bir yakınlık kurmak istediğimizde karşımızdakine yönelttiğimiz bir soru. Bu soru bizim ülkemize has olarak “neresinden, içinden mi?” diyerek de devam eder. İnsanın yaşadığı yere bağlılığını ve yaşadığımız coğrafyanın düş ve düşünce dünyamızı derinden etkilediğini biliriz. Bu nedenledir ki Edip Cansever, “İnsan yaşadığı yere benzer” der.

Ben de ne zaman bir yerde Eskişehir’e ait bir söz geçse; Eskişehir ile ilgili bir iş yapılırsa çok heyecanlanır Eskişehi’de bunu anlar sanırım. Sanki o zaman Porsuk daha coşkun akar, Eskişehir’de yürüyen insanın yüzü güler, tarihine düşen dipnottan ulu bir çınar yükselecek gibi olur.

Eskişehir, tarihteki köklü rolüne rağmen, kendi yatağından sessizce ilerleyen bir şehirdir. Bu kentte acılar çekilmiştir, ama mağduru oynamaz. Bu şehirde çok çok önemli işler yapılmıştır ama mağrur bir kent değildir. Burada yapılan her şey sessizce sokağına, caddesine ve insanına siner yaşama katılır. Adaların şenliği, sokaklarının renkliliği ve inanının zenginliği bundandır.

Tepebaşı Belediyesi, Eskişehirli olduğunu gururla söyleyen Şair ve yazar Enis Batur’un hazırladığı “ Eskişehir: Kökleri Derinde Yepyeni Bir Şehir” adlı kitabı yayımladı. Kırımızı Yayınları tarafından yapılan kitabın teşekkür bölümünde her ne kadar kitap bir “albüm” olarak tanımlanıyorsa da Eskişehir ile ilgili önemli tarihsel ipuçları taşıyor. Enis Batur’un yazdığı önsözde ise Eskişehir’deki 19. yy sonları ve 20.yy başlarındaki değişikliklere ilişkin de önemli bir yorumu var.

“Görece yakın tarihlere göre XIX. Yüzyılın ikinci yarısına gelindiğinde, imparatorluğun tipik yerleşme yeri özelliklerine kavuştuğu anlaşılıyor. Doğduğum, büyüdüğüm yıllarda, tatar mahallesindekiler ya da Gümülcine göçmenleri sayılmazlarsa, Eskişehirli önemli bir etnik çeşitlilik göstermezdi. Sonraları rastladığım kaynaklardan kentin XIX. yüzyıl sonuna ait bilgileri bana düpedüz kozmopolit bir bünye taşıdığını gösterdi. 1895’te şehrin nüfusu 19 bindi ve aralarında 1147 Rum, 75 Ermeni, 30 Latin ve belli sayıda Musevi vardı. I. Dünya Savaşı bu tabloyu kökünden değiştirmiştir. Amerikalı misyonerlerin, Fransız ve Alman Papazların yönetimindeki okullar da yok olmuştur. Savaşın Eskişehir’i derin yaraladığı, düşmanın her yeri yangına teslim ettiği sır sayılmaz. Halide Edip Adıvar, içerden birebir tanık olarak yaşananları, Türk’ün Ateşle İmtihanı’nda bütün canlılığıyla aktarmıştır. Yaraların sarılması, gazi kentin yavaş yavaş ayağa kalkması kolay gerçekleşmeyecekti.”

I Dünya Savaşı öncesi ve sonrası yalnızca Eskişehir’de değil tüm dünyada köklü değişiklikler yaratmadı mı? Enlemler boylamlar düğümlendi, haritalar yer değiştirdi. Mal mülk el değiştirdi. Cinnet cinayet derken insan, renk değiştirdi. Her şey giderek yüz değiştirdi.

Kitapta Eskişehir’in Kurtuluş Savaşı sonrasından kendi yaralarını sessizce nasıl sardığının ipuçları yer alıyor. Cer atölyeleriyle birlikte kiremit fabrikalarının bu konuda üstlendiği rol çok önemli. Ardından şeker fabrikası, Zeytinoğlu ailesinin çalışmaları, Halk Evleri, TÜLOMSAŞ ve bu kentle birlikte anılan iki marka olan ETİ ve Sarar hakkında da bilgiler yer alıyor.

Kitap oldukça oylumlu bir albüm gibi görünse de sizi tarihin sayfalarında derin ve duygusal bir yolculuğa sürüklüyor. Ahmet Atuk’un koleksiyonundan alınan tarihsel Eskişehir fotoğrafları bu yolculuğu daha da derinleştiriyor. Nazım Hikmet’in Memleketimden İnsan Manzaraları adlı şiirinden alınan “Kambur Kerim’in Hikâyesi” kitabı duygusal noktaya taşıyor. Kitapta başka yazarların da Eskişehir ile ilgili notları var. Cemal Süreya’nın” Eskişehir” şiirinin yanı sıra Ahmet Urfalı Yunus Emre hakkındaki yazısı, Kemal Yakut, Haydar Ergülen’in de metinleri yer alıyor. Özellikle belgesel nitelikli ve  görsel ağırlıklı olan yayınların dİjital ortama da taşınmasının bilginin tekrar kullanımı için neredeyse zorunlu hale geldi. Kitabın özellikle görsellerinin CD olarak kitaba eklenmesi bu açıdan yararlı olurdu. 

Enis Batur’un hazırladığı “Eskişehir: Kökleri Derinde Yepyeni bir şehir” kitabı adeta ahde vefa gibi. Bir sanatçı için yaşadığı yer esin kaynağı olduğu kadar yüreğinin evi ve dilinin coğrafyasıdır. Enis Batur, yaşamının büyük bir kısmını İstanbul’da ve Paris'te yaşadığı halde çocukluğunun izleri burada olduğu için “Nerelisin” sorusuna “ Eskişehirliyim” diyor. Geleneksel olarak şairimize “neresinden” sorusunu yöneltmek geçiyor içimden ve kitapta bunun yanıtını buluyorum. Enis Batur Eskişehir’in kalbinden. Bu sefer Eskişehirlilere has bir soru soruyorum. Yerli misin yabancı mı? Manav mısın Muhacır(macır) mısın? Enis Batur’un yazdıklarına bakılırsa Enis Batur, her ne kadar başka bir şehre göçmüş olsa da Eskişehir’in yerlisi. Çünkü ne de olsa yazar için dili ve çocukluğu anavatanıdır.

Ya siz Eskişehir’in neresindensiniz?