Müziklerini Mikis Theodorakis, koreografisini Leodine Lorca Massine’nın yaptığı ve Massine, Nikos Kazancakis’in aynı adlı başyapıtından uyarlanan “Zorba” balesi Eskişehirlilerle buluştu.

Muhteşem Bir Gösteri

İki perdelik muhteşem bale gösterisi, bir yunan kasabasına gelen John ile kasabada yaşayan Marina arasındaki aşkı ve Zorba ile John arasındaki dostluğu anlatıyor. Her iki adamın da dans ile kurduğu bağ, ölümsüz bir dostluğa dönüşüyor. Gösteri boyunca dansın coşkusu, dostluğun duygusallığına karışarak büyülü anlar yaşandı.

Edebiyat Uyarlaması

Özellikle edebiyat metinlerinden uyarlanan eserlerde dansın sınırlarının ne olabileceği merak konusudur. Zorba, bu konuda ezber bozan bir eser. Dansın olanakları içinde insan vücudunun estetiğine, bedenin bir dil yaratma gücüne bir kez daha tanık oluyorsunuz. Eserde, Zorbanın, Marina, nın, John’un Madam Hortance ve Manolioe’in iç içe geçmiş hikayeleri, köylülerin tutumu anlaşılır biçimde sergilendi.

Ankara Devlet Opera ve Balesi sanatçılarının Eskişehir’deki gösterisinde Zorba karakterini Burak Kayıhan, John Eren keleş, Marina Mine İzgi ve Madame Hortance’yı da Sanem Subaygil canlandırdı. Bu beş isim hepsi birbirinden yetenekli idi. Zorba’nın sempatik tavırları, John’un çabası, Marina’nın estetiği, Madam Hortance’ın renkli, Manoliones’in(kötü karakter) keskin dansı hepsi birbirinden güzeldi. Eserde “düğün ve cenaze” şeklinde yorumlanan Madam Hortance'nin ölümü ile Marina’nın taşlanarak öldürüldüğü sahne çok etkileyici idi. Balenin müziklerini ünlü Yunan besteci ve Türk dostu Mikis Theodorakis yaptı. Mikis Theodarikis’in müzikleri, dansla betimlenen öyküdeki gerilimi ve duygusal anları yaşatan belirleyici bir etki yarattı.

“Kültürlerarasında Bir Köprü”

Zorba, eseri “Kültürlerarasında Bir Köprü” olarak tanımlanıyor. Bale gösterisinde çalınan eserlerin çoğuna kulaklarımız yabancı değil. Marina, şarkısı seslendirilirken yıllar önce Zülfü Livaneli ve Mikis Theodorakis’in büyük çabalar göstererek Türk-Yunan dostluğu için düzenlenen konserler geldi aklıma. Maria Farantouri, Zülfü Livaneli ve Mikis Theodarakis Ege’nin iki yanında kültürlerarasında gerek bir barış köprüsü yaratmışlardı. Yunan besteci Mikis Theodorakis, adını tarihe gerçek bir kültür elçisi olarak yazdırdı. Onun hatırasını eser aracılığıyla anabilmek güzel bir durum.

Kültürel Benzerlik

Zorba’nın kültürlerarasında bir köprü olmasını ummak ya da tanımlamak hikâyesinde yatıyor. Küçük bir Yunan kasabasına iş için gelen John, kasabadaki tüm erkeklerin gözünün üstünde olan Marina ile aralarında yakınlaşma olur. Marina, kasabalı erkeklerden birine bakmaz. Yunan kasabasına gelen bu yabancıyla Zorba, Madam Hortance ve Marina harici kimse bir şey paylaşmaz. Marina bu aşkın bedelini çok ağır öder ve taşlanarak öldürülür. Etkileyici sahnelerden biri de John ile Marine'nin Marine şarkısı eşliğinde yaptığı büyüleyici dansı idi. “Marina benim yeşil yıldızım /Güneşin Marina ışığı/Benim Marina vahşi güvercin /Ve yaz zambağı/ Seni izlediğim gecelerde,/gökyüzünün diğer ucunda /Ve sen yukarı çık,/güneşin kız kardeşi olarak.” Ne var ki mutluluk uzun sürmedi. Marine taşlanarak öldürüldü. Akla gelen soru şu; Kültürlerarasında insanların birbirini sevmesi ya da anlaması için bu ağır bedeller ödenmeli mi?

Ege’nin iki yakasında hikâyeler nasıl da birbirine benziyor. Kapalı bir toplum, batıl inançların karıştığı gelenekler içinde kendine benzemeyeni kabul etmeme, geleneği ya da erkek egemenliğini reddeden üstelik yabancıya aşık bir kadını; “Bana yar olmazsan yaşatmam mantığı” ne kadar da tanıdık.

Eskişehir ve Bale: Taşıma Suyla Değirmen mi Döner?

Ne zaman Eskişehir’de opera ya da baleden söz edilse, “Taşıma suyla değirmen döndürme” ye benzetilerek durum hafife alınmaya çalışılıyor. 8. yılını dolduran “Eskişehir Opera ve Bale Günleri” Eskişehir’de bale ve opera ile ilgili bu projenin sürdürülebilirliğinin göstergesi. Hatta Anadolu Üniversitesi Devlet Konservatuvarı’nda Opera Bölümünün olduğunu düşünecek olursak yerleşik bir operanın var olması gerektiği sonucuna bile varmalıyız.

Eskişehirliler lütfen hafızalarını yoklasınlar. Tiyatrolar açılırken de “Sırası mı şimdi” denmişti. Eskişehir Şehir Tiyatroları kurulduğu günden bugüne başarıdan başarıya koşuyor. Yalnızca Eskişehir’de değil gittiği tüm turnelerde kapalı gişe oynuyor ve oyuncular ayakta alkışlanıyor. Bale ve operaya gelince, Kuğu Gölü Balesi başta olmak üzere İzmir, Mersin, Ankara’dan gelen gruplar bu alandaki çok önemli eserleri Eskişehirlilerle buluşturdu ve büyük bir başarı ile gösterilerini sundu.

Kalbinizde Yer Açın

Sözümü bu şehirde sanatın anlaşılması ve yaygınlaşması için canla başla çalışan Yılmaz Hocamız olmak üzere, DOB ve tüm sanatçılara teşekkür ederek bağlamak isterim. İyi ki varlar. Sanatı, toplumsal yaşam içinde ihtiyaçlar hiyerarşisinde “lüks” ya da ikincil planda saymak toplumsal aydınlanmanın ve vicdani duyarlığın önünde bir engeldir. Sanatın hangisi olursa olsun lütfen karşılaşmaktan korkmayın. Sizde yapacağı etkiye bakın. Bir filme gittiğinizde, bir oyuna gittiğinizde ya da bir kitap okuduğunuzda önceki insan olmayacaksınız; deneyerek görün.

https://www.youtube.com/watch?v=yIlZVdpqbR0