Sanatın geleneksel olarak sürdürülmesiyle sanatta gelenek yaratmak birbirinden farklıdır. Tepebaşı Belediyesi bu konuda başarılı çalışmalar yürüterek sanatsal etkinliklerini geleneksel hale getirdi. Pişmiş Toprak Sempozyumu, Sanat Çalıştayı ve Uluslararası Şiir Festivali aksamadan bugünlere geldi.
Bu yıl 10 ülkeden 38şairin katıldığı 8. Uluslararası Şiir Festivalinin programı oldukça yoğundu. Dört gün boyunca şiir okumaları başta olmak üzere pek çok etkinlik yapıldı. Bunlardan biri Yazılıkaya gezisi idi. Her ne kadar geziye katılamasam da şairler Ertuğrul Algan’dan Frig kültürü ile ilgili bilgi alıp yöreyi gezdiler; Yazılıkaya’da şiir okudular ve Mine Krause kemanıyla şiirlere eşlik etti.
Şiir Festivalinin en önemli oturumlarından biri olan anmada bu yıl İlhan Berk’in doğumunun 100. Yılı; bu yıl yitirdiğimiz Enver Ercan ve Ülkü Tamer oturumu yapıldı. Şiir Festivalinde şair ve araştırmacı yazar Mahmut Temizyürek’in inceleme kitabını ve konuşmasını sabırsızlıkla beklerim. Bu yıl İlhan Berk hakkında konuştu ve edebiyatımızın üç çınarı olarak tanımladığı Behçet Necatigil, Oktay Rıfat ve İlhan Berk üzerine yazdığı Edebi Şeyler Yayınevi tarafından yayımlanan “Üç Çınar” adlı eseri okuyucuyla buluştu.
Bu yılın onur konuğu şair Metin Cengiz idi. Metin Cengiz, şiirlerinin yansıra Fransızca yaptığı çeviri ve yazılarıyla da şiire emek veren bir şair. Kendisi ile ilgili yapılan oturumda kendisine yöneltilen övgülere mütevazı bir duruşla yanıt verdi ve nenesinin ona söylediği bir Yunus Emre şiiri olan “mal sahibi mülk sahibi, hani bunun ilk sahibi” dizesini örnekleyerek “Benden de hayata bir dize kalabilirse ne mutlu bana” dedi.
Bana göre festivalin en önemli etkinliklerinden biri de “Sivas Yangını 25. Yılında” oturumuydu. Programda Sivas Yangınının görgü tanığı Hidayet Karakuş, olayı adeta yaşayarak yeniden anlattı. Yangından önce merdivenlerde bekleyişlerini, kurtulanları, kurtulamayanları tek tek dile getirdi ve tüm salonda duygu dolu anlar yaşandı. Yalnızca ülke tarihi değil insanlık tarihinin kara günlerinden olan Sivas Yangını oturumunda bir kez daha devletin, dini iktidar motifi olarak kullanmasının dinin de şiddetle yan yana gelmesi yanlışlığının altı çizildi. Ancak yazarların “tarihimizle yüzleşmezsek olaylar devam edecek” görüşünü haklılığından daha çok pasifize bir tutum olarak değerlendirdim. Erkek tecavüzleri konuşulurken de “O erkekleri de kadınlar yetiştiriyor” demek gibi bir tutum ve durum bu da. Bu oturum 5 Mayıs günü yapıldı. Eskişehir’de diğer yanda da Yunus Emre Şiir Buluşmaları vardı ve Yunus Emre köyünde Yunus Emre anıldı. Ne zamanki Yunus Emre ile Pir Sultan’; Nazım ile Yunus aynı yerde anılmazsa şiirin de ruhu kanamaya devam edecek.
Festivalde bu sene iki farklı uygulama yer aldı Bunlardan biri “Kavramsız Şiir Performansı” diğeri de son gün yapılan “Eskişehir Şiir Kürsüsü” idi. Eskişehirli şairlerin programda sayıca temsili yer yer kırgınlıklar yaratıyor. Bu etkinliğin hem festival hem festival dışında da sürdürülebilir hale gelmesi, Eskişehirli şairlerin de buluşmalarını ve şiirlerini paylaşmalarını kolaylaştıracak.
Festivale ilginin geçtiğimiz yıllara nazaran yer yer azaldığı görülse de- ki bunda siyaset gündeminin etkili olduğunu düşünüyorum- son oturumda salon doluydu. Seyircinin ilgisinin kopmadan devamlılığının nasıl sağlanacağı ve daha fazla okurla nasıl buluşturulacağının yine de festival komitesi tarafından değerlendirilmesinde yarar var.
Festivalde şiirseverler ve şairler kalıcı anılar biriktirdiler. Şiiri dostluğu paylaştılar. Seneye neler olur?
Şiir ola; hayrola!