Değerli EskişehirHaber okuyucuları siber bilinmezlik, sağlık ve gelecek adlı üç haftadır devam eden yazı dizimde bu hafta Sibernetik insan, yani Homosiberius’tan bahsedeceğiz. Hatırlayın ilk Terminatör filmi ile sinemaseverlere bir sibernetik öykü sunulmuştu. Bugünkü duruma bakılırsa, demek sadece akılda değil, teknolojik yeterlilik seviyesi de bunu gerçekleştirme noktasına gelmiş.

Elon’un çıkışının üzerine tartışmaya dahil olanlar şunları ileri sürüyorlar: İnsan yaratılışı itibarı ile bir syburg’tur, sibernetiktir. Nasıl? Evrenin en gelişmiş bilgisayarını kafasında taşımaktadır. En kestirme bakışla bundan dolayı insan için zamanı geldiğinde bilgisayarı yapmak zor olmamıştır. Yarattığı bilgisayar ve yaygınlaşan programları, kütüphaneleri ve ağları kullanırken (en basit şekliyle örneğin Google’da bir arama yaparken) bir insan ile dijital alandaki her bağlantı, işlemci, net, sürücü, ortam ve dahi bunlardan oluşan tümel sistem birlikte düşünülür ise buna temel-syburg demek yanlış olmayacaktır. Bugünkü şartlarda insan, birleştiği dijital sistemle ilişkiyi ekrana ve klavyeye dokunan parmakları vasıtasıyla yapmaktadır. Şimdiki soru şu: Neden insan dokunmadan, sadece zihni vasıtasıyla bu işi yapamasın? Yapabilir. Bunu öğrenmesi gerekir, biraz da beyne geçici dijital eklenti söz konusu olabilir. Elon da bunu söylüyor. İşte o vakit insan bir gelişmiş-syburg konumuna gelecektir. Peki, bazıları değil de tüm insanlık bu kabiliyeti kullanabilir mi? Evet, işte bu size daha zor bir soru. Neden zor? Uygulayıcı insandır (nefistir) da ondan. Çünkü çıkarcı seçkin güçlülerin bencillikleri, geride kalan çoğunluk kesimin, bırakın syburg olmasını, daha az bilen, hatta tamamıyla cahil durumda kalmasını tercih ederler, kendisi için garantili bir durumu görmek ister de ondan. Bu bencillik insanlık var olduğundan beri değişmeyen bir kuraldır. Bana sorarsanız din olgusunu saptıranlar dahi bu bencillerdir, çünkü onlar her türlü gelişmeyi günah diyerek engellemek isterler. Cadı avına çıkan ve kızlarını yakan Avrupa bunun en basit örneğidir.

Böylesi ilerlemeler -ilerlemeye veya gelişmeye bu bakışla evrimleşme diyenlere de hak veriyorum- insanın çok şeyini değiştirecek mahiyettedir. Öyle şeyler değişir ki, insan ömrü içinde farklılığı gözle göremese de yıllar sonra antropologlar çıkıp durumu açıklarlar ve örneğin şöyle derler: Atalarımız bu dönemde, bu gelişmelere bağlı olarak, işte bu evrimleşmeyi yaşamışlar. Örneğin bundan bin yıl sonraki insanın parmaklarının daha kısa, beyin zarının daha kalın olabileceğini şimdiden görebilmek mümkün değildir; ama işte o dönemlere gelindiğinde şimdikine bakarak bir saptama yapan bilim insanı bunu tarif edebilecektir, nedenleri açıklarken de sibernetiğin yaşama geçmesini öne sürecektir.

Düşünceme göre, insan organizması dünya (gezegenimizi kastediyorum) ürünüdür, temelde yer (su, toprak, atmosfer, bu gezegendeki minerallerden ve bakteriyolojik her bir şeyden dolayı) ve yerçekimi bağımlısıdır. Vücut oluşumunun evrimleşmesi de buna göre gerçekleşmiştir. Peki, bu tür bir organizmanın sibernetik sıçramaya geçmesi ile insanoğlunun neyi değişebilir? Elbette kafatası içinde taşıdığı yaklaşık bir buçuk kiloluk et parçasının fonksiyonu daha da gelişecektir. Akıl vücudun azalarını kullanarak (başta eller, ayaklar) gerçekleştirdiklerini bu noktadan itibaren beyin gücüyle, araya yerleştirdiği makineleri fiziksel bağlantı kurmadan harekete geçirmek suretiyle, yapabilecek kabiliyete ulaşabilir.

Bu açıklamalarıma Yaratan’ın müdahalesini eklemedim ama herşeyi bir bütünlük içinde kapsadığımı ifade etmemde yarar var kanısındayım.

Ben şimdiden merak ediyorum, insan nerelere kadar gidebilecek, diye…

Bundan böyle her ne gelişme varsa, evrenin her yerinde var olan enerji ve bu kullanılarak aktarılan bilgi, üretimi ve aktarımı ile açıklanabilecektir.

İnsanoğlu bağımlılığı olan yerdeki süreçlerini geliştirecek ve yönetecekse sorun olmayacaktır. Örneğin başına giydiği bir özel başlıkla konuşmasa, dokunmasa veya gözleriyle takip etmese dahi düşüncesini bir bilgisayara aktararak onun komutlarını aracı kılmak ve aktarmak yoluyla işlerini görebilir. Veya tam tersi şekilde, bir bilgisayar sürekli sahibinin aklını tarayarak ve onun aklından geçenlere odaklanarak gününü kolaylaştıracak komutlarını diğer dijital karakterli uzmanlara ve teknisyenlere aktarmak yoluyla işleri halledebilir. Bunlar dünyada mümkündür, çünkü insan yerdedir.

Ancak uzayda maden bulmayı ümit eden –belki buldu da biz yeni öğreneceğiz, ama gerçek şu ki Amerikan Senatosu bu konuda bir yasayı geçtiğimiz aylarda kabul etmişti- insanoğlu bulduklarını ya dünyaya ya da başka bir gezegene taşımak isteyecektir. Örneğin dikine inip kalkan çok kullanımlı uzay roketlerini yapmayı başaran Elon gibi biri, Jüpiter’in uydusuna giderek kendi eli ve ayağıyla kazmayı ve küreği alıp çalışmayı düşünmeyecektir herhalde. Ya neyle işini halletmeyi düşünebilir? Böylesi devasa bir iş elbette yapay zekâlı (artificial intelligence-AI) robotlarla olabilir. Bu yapay zekâlı robotlara aklı kim verecek? İnsan. İnsan bugün yaşadığı evinde veya ofisinde bulunabilir, uydu çevresinde orbit yapan bir uzay aracında geçici bulunabilir veya ara sıra madenciliğin sürdürüldüğü uzaydaki o uyduya yapılan ziyaretle gerçekleştirilebilir; ama hiçbir zaman uzun kalmayı göze almak istemeyecektir. Ne de olsa sibernetik kabiliyet ile gelişmiş bir insan türünden bahsetmekteyim.

Bütün bu olup biten boşuna mı dersiniz?

Bu açıklamalarla çok mu ileri gittik ne? Konu tek bir insan ise bu durumda yarın neyle karşılaşacağının cevaplanması dahi bir hayli zordur. İnsanlığın tümü hakkında neler söylenebilir? Ancak bir ilerleme noktası elde edildikten sonra bir çıkarım yapmak mümkün olabilir. Veya bu denli kabiliyetli işleri başarmayı öğrenerek evrimleşen insan geni (oluş yöntemi bir yana, bir sebeple tüm insanlık yok olsa bile,) savrulup gittiği başka bir elverişli gezegende yeniden vücut bulmaya başlayacaksa, bu yeni üstün insan sibernetik kabiliyetini daha erken bir evrede hayata geçirebilecektir, öyle değil mi? Bu yeni üstün insan homo siberius (gelişmiş syburg: homo syberius veya homo syberneticus) olabilir mi? O dönemin homo siberiusu bizim türümüze, bugün birer homo sapiens olarak şimdikilerin neanderthale yaptığı gibi, müzelik homo sapiens muamelesi yapması çok doğal olacaktır.

Şimdi sorma zamanı geldi, O, bilinç atmosferinin de sahibi olan Yaratan’ın vaat ettiği cennetle ödüllendireceği insan türü homo siberius mu olacak dersiniz? Çünkü istediği herşeye ulaşabilceği ve sonsuza kadar var olabilceği vaadi var. Bu vaat doğal ortamında en kestirmeden şekilde cevaplanırsa bugünün bilgileri ile başka ne denebilir ki? Ceza görenler ise evrimleşmeden mahrum kalanlar, yakıcı gaz haline dönüşmüş, suları çekilmiş ve dağları erimiş bu gezegende yaşamaya bırakılmış olan homo sapiens mi olacak dersiniz? Ben nereden bilebilirim ki?

Bilim ve teknoloji ile görülebilenler bir kulvarda koşarlar. Felsefi düşünmek nispeten kolay iş; ya ileri sürülecek bir şeyler vardır dilde, ya da zaman ilaçmışçasına adreslenir, konu geçiştirilir bir şekilde. Sonra bu çaresiz düşünceye varsa bir Latince şiir eklenir. Ben de öyle yaparak yazımı bitireyim: “Vis est vita, vides, vis nos facere omnia cogit.” (Tiberius Claudius Donatus’tan, Anlamı: Enerji yaşamdır, bunu anlamalısın ve bizi her şeyi yapan kılandır.)

İnsanoğlu neden “hâkim” olmak ister? Başından beri işine Yaratan’ı karıştırmak istemez? Hepsi birlikte düşünülse yanlış mı olur yoksa? Bilim, gerçek, doğal, iman, din, maneviyat, mana, anlam, akıl…

KAYNAKLAR

1.Temel Britannica ansiklopedisi, 10. Basım, Ana Yayıncılık, İstanbul, 1993; 15. Cilt, s. 190. ISBN 975-7760-02-01.

2.Müller, Albert (2000). "A Brief History of the BCL" (http://bcl.ece.illinois.edu/mueller/index.htm). Österreichische Zeitschrift für Geschichtswissenschaften. 11 (1), s. 9–30.

3.AKMAN, Toygar, Sibernetik Yaratıcılık, Bilgi Yayınevi, Bilgi dizisi no:35, İstanbul, 1984, s. 105.

4.AKMAN, Toygar, "Sibernetik uzay varlıkları ile ilişkiyi sağlayabilecek mi?", Bilim ve Teknik, sayr: 145, Aralık, 1979, s. 28-31.