Kendimiz olmaktan vazgeçişimizin bedelini, günümüzde, açlık, savaş ve yoksulluğun ödediği günümüzde geleceğe yıkım içinde bir dünya bırakacağımız kesin.Yıl 1948, ikinci dünya savaşının yarattığı yıkımları onarmak, insanca yaşanılır bir dünya yaratmak adına, “İnsan Hakları Evrensel”bildirisi yayınlanmıştır. Yıl 2008 ve Wilhelm Reich’in, “Dinle Küçük Adam” adlı kitabı da 1948 yayınlanmıştır. Wilhelm Reich insanın kendine yabancılaşması sorunu üzerine sayfalarca yazarak bir şiir ile çoğalttığı sözlerini günümüzden yaklaşık yarım asır önce dile getirmiş.
Hız kuşatması altında bugün, doğal afetler doğallığından çıkıp toplu kıyımların baş cellàdı haline gelirken, ulus kavaramı yerini, cemaat kavramına bırakırken, yani laisizme karşı teokratik düzen içinde mistik bir atmosfer yaratılarak bireylerin uyuşukluğu körüklenmekteyken; küçük bir virüs dünyayı hizaya getirdiği şu günlerde kitap kendimiz tanımak için en güzel yol olduğunun bir kez daha altını çizmek isterim. Her ne kadar her şeyin hızla tüketildiği bu post modern dönemde hızla üretilen yapıtlar, yerine biz gene önce kendi klasiklerimizden başlayarak, dünyanın klasiklerine yer açalım zihnimizde. Yoksa kendi uçurumumuza düşmek an meselesidir. İçimizde büyüyen boşluk önce bizim kendimizi yutacaktır. Bu noktada hemen Frankly’in deyimiyle içimizde dolduramadığımızda yaratılan boşluk eğer dışa dönerse cinayet, içe yönelirse intihar olacaktır. (Frankly V.1996.S:32). Öte yandan dünyanın bir ucundan diğer ucuna bilgi taşıyan ve bugün sayıları 200’bini aşan uydular, insanın kendi olmasını engellediğini de belirtmek gerekir. Böylece kendi olmayı isteyen bireyin, farkındalık bilinci oluşturmasına yönelik istemlerin önü kesilerek, üretilenlerin hızla tüketilmesini sağlayan medya kollar sıvayıp, üzerine düşeni hakkı ile yapmaya başlamaktadır. Kısaca eşitsizliğin, bilgisizliğin, dolayısıyla belirsizliğin ve hatta çözümsüzlüğün içinde, virüsün önünde diz çökmüş sürüleşen bizlerin bir kez daha Wilhelm Reich’in “dinle küçük adam” adlı kitabın da, kendimizi bulmak için, okumalıyız. Ben burada tanıtmak için kısaca bahsedeceğim bu kitap, hemen okunup bitecek değil, başucunda uzun soluklu demlene demlene okunacak ve her satırında durup düşünmemizi gerektiren bir kitaptır.
Kitap, insanın kendini tanımadıkça hem kendisine, hem birlikte yaşadığı insanlara hem de geniş kapsamlı düşünürsek insanlığın geleceğine vurduğu darbenin boyutlarını ironi katarak ve bazen de acımasızca eleştirerek başlar ve bitimine kadar sürdürür. Örneğin “Doğal ve bozulmamış birey, bütün insanların doğal olduğuna inanır ve ona göre davranır. Vebalı bir bireyse bütün insanların yalan söylediğine ve çalıp çırptığına, başkalarını dolandırdığına ve kötü? olma çabası içinde çırpındığına inanır. Oysa insanın doğasının derinliklerinde, korkunç büyüklükte ve el değmemiş hazineler vardır ve insanın mutluluğu umutlarını gerçekleştirme adına hazır beklemektedir. İnsanların içinde bulunan bu hazine “yaşamı temsil eden şey” ya da “yaşam kaynağı” toplumsal ve insansal karşılıklı ilişkiler içinde son derece doğal ve saftır. Ancak dış koşulların, kuşatmaların insana egemen olduğu durumlarda bu doğal sağlık tehlikeye düşer. Sağlıklı çocuklara özgü olan bu doğal “yaşamsal kaynak”, dışta çocuksal veba var olduğu sürece insanın akılcı bir yaşam düzeni sağlama savaşımında en büyük tehlike olarak boy gösterecektir ve kendi gelişimine ışık tutacak hatalarını görme şansından uzaklaşıp hatayı hep başkalarında arama yanılgısına düşecektir(Wilhelm Rerch, 1948. S: 12)
Bugün sen küçük adam; “Özgür yaşamak yerine koyun gibi güdülmeyi, açık davranmak yerine taktikleri, açık açık sevmek yerine, gecenin karanlığında sevmeyi tercih ediyorsun. Çünkü özgür yaşama cesaretin, açık yüreklilikle sevme gücün ve hala en önemlisi “sevgiye ödeyecek bedel”in yok. Bu yüzden kendi küçüklüğünü başkalarından büyük olduğunu düşünerek, bu düşünsel gücünün gölgesi ile örtüyorsun. Büyük generallerin ile övünüyorsun ama kendinle övünmüyorsun ve sonuçta sen kendini köleliğe mahkum ediyorsun ve köle olmanın tek sorumlusu sensin. Çünkü birey olmayı, kendin olmayı istemedin. Bu yüzden senden korkuyorum. Hep küçük ama büyük adamlara sığınma davranışından korkuyorum. Evet, senden korkuyorum, çünkü; Sen kendinden kaçıyorsun.
İnsanın kendinden kaçma olayı sonunda insan kendine yabancılaşacaktır. Konunun tam bu noktasında Albert Camus yabancı adlı kitabı 1942 yılında yayımlanmış ve sanki Reich’ korkularını, küçük adamını roman olarak altı yıl önce kaleme almıştır. İşte sanatçılarda öngörü dediğimiz kavram tam da budur. Bu arada George Orwell 1984 adlı kitabını 1948 yılında yazmıştır. Ve ilginçtir Orwell ‘in kitabı da yazıldığında bugün yarım asırdan fazla geçen sürede bugün bizimde ülke olarak içinde bulunduğumuz düzeni yaklaşık 70 yıl önce görebilmesi gibi… O nedenle sanat insanlarında farklı zihin yapısını, duyarlılığına sahip olabilmenin ön koşulu okumak, okumak, okumaktır.
Yeniden dinle küçük adam adlı kitabımıza döndüğümüzde; reich’in şu şekilde seslendiğini duyarız: Dinle küçük adam çünkü senin sen olmana engel olan pek çok kuşatma altındasın. Ezilen ruhun sesleri kulaklarıma geliyor, duyuyorum. Bu senin suçun değil. Bu hastalığı sana kasıtlı bulaştıranlar var. Çünkü, senin büyümenden korkuyorlar. Bu senin suçun olmasa da bu hastalıktan kurtulman senin öncelikli görevin ve sorumluluğundur.” Bu arada sorumluluk kavramını açmak gerekir. Yılların getirdiği deneyimlerle söylersem, sorumluluk kavramı, sadece bizim kendimize koyduğumuz ya da bize dayatılan görevler değil, bu görevleri yerine getirirken sorgulamayı, yarar sağlamayı, zarar vermemeği, kendimizden bir şeyler katabilmeyi zorunlu kılan aktif bir süreçtir, diyebilirim. Sorumluluk kavramını üstlenebilmek için, kendine yabancılaşmaması gerekir.
Tıpkı Heiddeger’in belirtiği gibi, “bugün insanoğlu topraktan ve doğal yaşamdan kopmuş yapay bir dünyada yaşamaktadır. Bu mekanik dünyada yaşayanlar toprağa basamadığı için artık “yurtsuz”dur. Yurtsuzluk, insanın insancıl özünden uzaklaşmasına ve atalarından kalan yaşam bilincine yabancılaşmasına neden olmaktadır.”diyerek, tıpkı Reich’in söylediklerini desteklerler. Yeniden Küçük adamla Reich’in diyaloğuna dönersek “Ben kimim? Diye sorar yazar ve sorusuna yine kendisi yanıtlar: “Ben kendimi tanıma çabasında olan ve insanları seven biriyim. Akla uygun olduğu sürece bütün yasalara uyarım, ama katı ya da anlamsız kural ve yasalarla savaşırım. Çünkü ben çok çalışan, çalışmayı ve paylaşmayı da seven bir kimseyim. Çünkü ben bir hiç olmadığını, bu dünyada bir anlam taşıdığını bilen bir kimseyim. Olabildiğince doğal davranan ve asla yalana sığınmayan biriyim. 26 ” Diyerek, o kadar dostça bir yaklaşım sergilerken, birden yeniden hiddetlenerek yüksek perdeden konuşur yazar.
-“Peki ya sen? Doğallığını yaşayan bir bireye neden ters bakıyor ve onu sömürüyorsun; sana verileni alıyor, senden isteneni veriyorsun da neden sana sevgiyle verilen şeye karşılık vermiyorsun; neden düşmek üzere olan birine bir çelme de sen takıyorsun ya da düşmüşü tekmeliyorsun; gerçeği söylemenin gerekli olduğu durumlarda neden yalan söylüyorsun ve neden yalana karşı olacağına gerçeğe karşı koyuyorsun. Biliyor musun sen her zaman gerçeğe karşı olandan yanasın, Küçük Adam.”
Bu kitap da yazarın, “küçük adam”ını sizlerde tanımış gibi oldunuz mu? Çevreniz de “küçük adamlar “var mı? Söyle gözlerinizi açıp bir bakın bakalım . Ya da en iyisi acaba sizin kendinizde küçük adamlık yaptığınız yönleriniz var mı ? Kimseye duyurmadan ya da kimse farketmeden önce siz fark edin isterseniz.
Yeniden kitabımıza dönersek diyor ki : Senden korkuyorum küçük adam, çünkü sen, sevmeden seviyor gibi yapan, çalışmadan çalışıyor gibi görünen birisin, bu yüzden senden çok korkuyorum Küçük Adam. Çalışma konusundaki görüşlerin değil, çalışmanın dünyayı yönetmesini istiyorum ben. Kendime göre görüşlerim var benim, yalanla gerçeği birbirinden ayırmasını bilirim; gerçeği günün her saatinde bir alet gibi kullanır, kullandıktan sonra da aynı bir alet gibi temizler, korurum. Bir doğa bilimci ve bir doktorum. Senin ne kadar ağır bir hasta olduğunu ve hastalıklı halinle ne kadar tehlikeli olduğunu görmeyi öğrendim. Bunun senin kendi öz coşkusal hastalığın olduğunu, bir dışsal güçten kaynaklanmadığını biliyorum. Özünde canlı ve sağlıklı olsaydın, seni ezen şeyleri çoktan yenerdin. Seni ezenler geçmişte nasıl toplumun üst katmanlarından geldiyse şimdi de senin öz saflarından gelmektedir. Onlar senden bile küçüktür, Küçük Adam. Çünkü senin perişanlığını deneylerle öğrenmek, sonra da bu bilgiyi seni daha iyi, daha çok ezmek için kullanmak bir hayli küçüklük gerektirir.”
Yazarın dili gerçeğe yaslandığı kadar ironiye yaslandığını da tam bu noktada belirtmekte de yarar vardır. Yazar çoğu zaman okuyucuya kızan ve geç kaldığını imgeleyen ifadeler yer alıyor kitapta. Ayrıca zaman zaman da metaforik bir dil kullandığını görüyoruz..
Yazar, insan olmanın eşsizliğini sevgi ile bütünleştiren, sevgi dolu yaşamın eksenine insanın bireysel, toplumsal sorumluluklarını yerleştiren, her şeyin ötesinde ; “insanın kendini tanıması” gerektiğini ilişkin düşünceleri yaşam felsefesi edinmiştir. Bunun tek yolunun da zihinsel devrim yaratan felsefe, sanat, edebiyat, şiir ile buluşmak gerektiği, bunun için de kitaplarla dostluk kurmak ve okumak, okumak gerektiğini tekrar tekrar anımsatmakta yarar var diyorum.
Dostlukla kalın, kitapla kalın
KAYNAKLAR
1- Frankly V.(1996).Frankly”Duyulmayan Anlam Çığlığı”Türkcesi Selcuk Budak Öteki Yayınevi 1996 S:32.
2-Wilhelm Rerch, (1986),”Dinle Küçük Adam”, Payel Yayınevi, İstanbul, Çev: Şemsa Yegin, 4. baskı,).S:12