Ülkemizde 1964 yılından beri her yıl  Florence Nigtingale’nin doğum günü olan 12 Mayıs Hemşireler Günü olarak kutlanırken yine 12-18 Mayıs tarihleri de hemşirelik haftası olarak kutlanmaktadır.  

Bu haftaları yaklaşık yirmi kez düzenleyen bir akademisyen hemşire eğitici olarak, bu haftaların içinde yer alan etkinlikler; geçmişte sorunların tartışılmasından bugün nasıl daha nitelikli hemşirelik bakımı verebiliriz konusuna dönüşmüştür. 

Yine  Uluslararası Hemşireler Birliği (ICN)  tarafından, her yıl hemşirelik haftasında tüm dünya hemşireleri arasında ortak bir dil oluşturma adına belirli bir konu, yani tema belirlenir. Bu yılın teması “Sağlık Dünyasında Hemşireler Lider Bir sestir” olarak belirlenmiştir.

Ancak bu yılın hemşireler için ayrı bir önemi ve anlamı vardır. 

Bu yıl Dünya Sağlık Örgütü  (DSÖ) tarafından “ 2020 yılı Dünya Hemşireler Yılı” olarak kutlanılması kararlaştırılmıştır.

Bu amaçla  mesleğinde yaklaşık 40 yıl hemşire bir akademisyen olarak hemşirelik mesleğinin bu yıl teması olan  “Sağlık Dünyasında Hemşireler Lider Bir Sestir” konusunu; medya mensuplarıyla, siyasi yetkililerle, yani yolu hastaneden geçen  toplumun  farklı gruplarıyla  paylaşmayı bir görev olarak üstlendim.

Bu yazıyı oturup yazarken Tele1 haber programını izliyordum. Haberlerde İngiltere Başbakanı Boris Jonhson hastane de geçirdiği  korona virüslü günlerinden bahsederken; “...şu an yaşıyor olmam hastanedeki mükemmel bakım sayesinde olmuştur” cümlesini  kuruyordu. Bakım 7/24 saat hastayla birlikte olan hemşireliğin eşsiz fonksiyonudur. Hayatı eve sığdırdığımız korona virüslü günlerde; hemşirelerle ilgili toplumda farkındalık yaratmak amacıyla medya  haberlerini kısaca paylaşacağım.  

Öncelikle Emre Kongar Hoca, 18 dakika programında Covid için oluşturulan bilim kuruluna: “Neden Türk Tabipler Birliği, Eczacılar Birliği ve Hemşireler Birliği'nden insanlar alınmıyor” diye soruyordu. Bu cümle beni çok etkiledi. Evet, 204 bin hemşirenin olduğu bir ülkede hemşireler birliği oluşturmak için yeterli bir sayıdır.

Bu noktada paylaşmak istediğim iki konu var. 

Bunlardan ilki: Uluslararası Hemşireler Konseyi [The International Council of Nurses (ICN) hakkındadır) ICN dünya çapındaki milyonlarca hemşireyi temsil eden, 130'dan fazla ulusal hemşire birliğinin oluşturduğu federasyondur. ICN 1899'dan beri hemşireliğin uluslararası sesidir ve herkes için nitelikli bakım ve küresel olarak sağlam, sağlık politikalarının geliştirilmesi için çalışmaktadır.

İkincisi: Ülkemizde 1933’de kurulan Türk Hemşireler Derneği (THD) vardır. Dernek gönüllü bir kuruluştur. Birlik, yasal yaptırım gücü olan bir kuruluştur. Ancak  profesyonel anlamda üniversite düzeyinde yarım asırlık bir geçmişi olan hemşirelik mesleğinin, ülkemizde branş dalları olarak 33 den fazla derneğe daha sahiptir. Bu dernek üyeleri birleşerek birlik olabilirler elbette.  Belki Emre Hocam bunu önceden öngörmüş olabilir. Ayrıca ülkemiz de hemşirenin güçlü olabilmesi ve Amerika da olduğu gibi üç yıl üst üste yapılan anketlerde halkın en güvendiği meslek grubu olarak hemşirelerin  ilk sırayı alabilmesi için kesinlikle branşlaşmaya gereksinmesi olduğunun altını çizmek isterim.

Medya da hemşirelerle ilgili çıkan ikinci haber, belki de benim fark ettiğim: İstanbul da belediye  otobüs şöförü erkek hemşire meslektaşıma “sen erkeksin, hemşire değilsin” diyerek ötöbüsten indirmesiydi. Bu noktada da iki konuyu paylaşacağım.

İlki, hemşirelikte yasal düzenleme 1954 yılında gerçekleştirilmiştir. Ancak ülkemizde üniversite düzeyinde hemşirelik eğitimi ise Ege Üniversitesi Bünyesinde 1955 yılında 4 yıllık hemşirelik Yüksek okulu açılmıştır. Bunu 1961 yılında Hacettepe Hemşirelik Yüksekokulu, yine aynı yıl Florence Nigtingale  Yüksekokulu açılmıştır. Bu noktada bir mesleğin güç kaynaklarından biri bilgi güçü iken diğeri yasal güçtür. Bu durumda 1954 çıkarılan hemşirelik yasası yıllarca ünivesite mezunu hemşireleri temsil etmemiştir. Bu da mesleğin profesyonel kimlik kazanmasını geciktirmiştir.

İkinci konu ise, 1954 yılında çıkarılan yasa 2007 de revize edilerek: hemşirelikte yaş sınırı, cinsiyet ayrımı ortadan kaldırılmış, erkek öğrenciler mesleğe alınmıştır. Yine aynı yasa maddeleri ile 12 yıllık temel eğitim üzerine 4 yıllık üniversite mezunu olanlara hemşire unvanı verileceği belirtilmiştir. Ancak, ülkemizde hemşire açığı var denilerek Sağlık Bakanlığı 2014 yılına kadar sağlık meslek liselerinin hemşirelik bölümlerinde mezun vermeyi sürdürmüştür. Bu durumda yine hemşirelik mesleğinin profesyonel kimlik kazanmasını önleyen ikinci ve önemli bir engel olmuştur. Öte yandan 18 yaşında henüz  kendi rüştünü ispat etmemiş, henüz kendini tanıma fırsatını bulamamış  genç omuzların üstüne hasta bakımı gibi ağır bir sorumluluk yüklenmesi yanında, meslek grubu iç dinamiklerinde ise  eğitime göre görev tanımı yönetmelikte yer almasına karşın uygulama da henüz işlemediğinden sürekli bir çatışma ortamı oluşmasına neden olmuştur. Bu durumda, hemşirelikte profesyonel anlamda  mesleki bilinç gelişimi engellenmiştir.

Medyada vurgu yapılan hatta yapılmayan bir söylem ise başlangıçta hep doktorlar ve sağlık çalışanları denmesiydi. Sanırım yine Emre Kongar Hoca bu konuda bir ilke imza atarak hemşirelerimize de teşekkür ederiz dedi. Sonra bu söylemi  Aykut Erdoğdu’dan duydum kendisine teşekkür maili attım ama görmedi sanırım.

Sağlık Hizmeti ekip işidir. Yurt dışına gidenler ekibin başı olarak sürekli hasta ile kesintisiz zaman geçiren hemşirelerin olduğunu görmüşlerdir. Bir doktor annesi olarak doktorların,  fizyoterapistlerin, psikolog, sosyal hizmet uzmanı  ve diyestisyenlerin   emeğini asla yadsımıyorum. Ancak doktor, hastalığın tanısını koyar tıbbı ya da cerrahi tedavi yapar ve planlar ama sonrası ise o tedavinin hastaya kesintisiz uygulanması, uygulama sırasında ortaya çıkacak sorunların izlemesi ve hastanın ağrısının giderilmesi,  yemeğini yemesi, yürümesi, fiziksel bakımı, bireysel eğitimi gibi pek çok  bakım protokolünü yerine getiren kişi hemşiredir..  Bu durumda medya da sürekli doktorlar ve sağlık çalışanı  ifadesi, hemşirelerin emeğinin yok sayılması anlamına geliyor. Bu noktada Türk Hemşireler Derneği’nin hemşirelik tanımını paylaşmak isterim. THD Eğitim Komisyonunun 1981 yılında yapmış olduğu tanıma göre; “Hemşirelik, bireyin, ailenin ve toplumun sağlığını ve esenliğini koruma, geliştirme ve hastalık halinde iyileştirme amacına yönelik hemşirelik hizmetlerinin planlanması, örgütlenmesi, uygulanması, değerlendirilmesinden, bu kişilerin eğitiminden sorumlu bilim ve sanattan oluşan bir sağlık disiplinidir”.

Bu tanımda hemşirelikte yer alan önemli nitelikler olarak:

• Hemşireler, önce sağlığa, daha sonra hastalığa yönelik hizmet verebilmesi

• Hizmetin sistematik bir biçimde (süreç) gerçekleştirilmesi, yazılı kayıt tutulması ve bu yazılı kayıtların başta doktorlar ve diyetisyen, psikolog, fizyoterapistler tarafından da rehber alınması,

• Hizmet kapsamında bakımın yanı sıra eğitime de yer verilmesi gerektiği,

• Hemşireliğin toplumsal bir gereksinim ve bilim, sanattan oluşan bir meslek olduğu, vurgulanmaktadır.

Yukarıdaki tanımda hemşirelerin hastanelerin sınırlandırdığı dört duvar aralarından çıkıp, toplumun içine katılmaları toplumun sağlığını korumaları için eğitim yapmaları şart. Kısaca ülke olarak Emre Hoca’nın vurguladığı gibi 1961 de çıkarılan  Sağlık Hizmetlerinin Sosyalleştirilmesi yasasının 154 sayılı yönergesinde de olduğu gibi.

Bunun için:

• Hemşirelerin sürekli eğitimden yaralanmaları,

• Hemşirelerin hastanelerin araştırma kurullarında yer almaları

• Hemşirelerin araştırma projelerine kaynak ayrılmalı,

• Yüksek lisansı hem çalışıp hem  okuyarak, uykusuz kalarak bitiren hemşirelerin; uzman hemşire kadrosuna alınıp uygun kadro/derecelendirmenin  yapılması, 

• Hemşirelerin eğitim hakkı desteklenmeli. İngiltere de eğitimine devam eden hemşirelere, ücret kesintisi olmadan part time çalışma hakkının verilmesi gibi.

• Hemşirelerin branşlaşmalarının en kısa sürede gerçekleştirilmesi,

• Hemşirelerin kongrelere katılımı desteklenmeli,

• Uzun nöbetler yerine iyi planlama yapılarak  part time çalışma hakkı verilmeli,

• Yerel yönetimlere katılımı için pozitif ayrımcılık yapılması,

SON SÖZ; doktor ve hemşirelerin çalışma sistematiği insani şartlara uygun olacak şekilde düzenlenmesi, toplum sağlığının yararınadır.

Covid 19’lu günler bize sağlık çalışanlarının değerini ve önemini gösterdi. Şimdi  biz de toplum olarak medyasıyla, siyasileriyle,  tüm toplumsal kurumlar ile, sağlık çalışanlarının sağlıklı çalışma koşullarının oluşturulması  şiddetin önlenmesi adına onları desteklemeliyiz her daim.

UNUTULMAMALIDIR Kİ; 

Uzun süre nöbet tutarak sağlığı bozulan yanı sağlıksız kalan bireylerden sağlık üretmesini bekleyemeyiz..