Uzun bir aradan sonra herkese merhaba. Güzel bir yaz bitti. Ve önümüzde güzel ve hızlı bir kış var. Hayatında değişime niyet edenler için her şey çok hızlı gelişecek gibi görünüyor.
Bu yıl benim için hayatımda çok şey oldu. Konfor alanımdan çıkmaya cesaret ettiğimden beri hayallerim beni kovalıyor. Karanlıkta adım atmak zordur. Beş duyunuz ve zihniniz yerine kalbinizi takip etmek zorunda kalırsınız. Hayat size kalbinizi takip etmeyi öğrenmeye mecbur bırakır. Ne büyük şükür.
Yolda yürürken hiç dikkat eder misiniz ayağınızın altında yürüyen küçük canlılara? Ne de olsa küçüktürler ölmeleri bir şey değiştirmez değil mi? Hiç bakar mısınız basmadan geçeyim öldürmeyeyim diye? Aklınıza geldiğinde atlayarak zıplayarak yürüdüğünüz oldu mu? Size kısa dönemde hiçbir faydası dokunmayan bu varlıkların evrenin ne büyük mucizesi olduğunu ve küçük olmalarının onları değersiz yapmadığını hatırlar mısınız? Yakından bakınca çirkin ya da korkutucu görünmeleri, tatlı bir ev kedisi ya da sahibine aşık bir ev köpeği gibi sevimli olmamaları onları daha az mı değerli yapar? Parlak tüyleri, harika sesleri, mükemmel renkleri yok diye daha mı az sevgiyi hak ederler? Bu evrendeki akıl almaz mucizeden biri olmaları yetmez mi kıymetli olmaları için?
Peki kendimiz için de aynı sevgiyi verebiliyor muyuz? Kıymetli olmamız için, çok başarılı, çok güzel, çok zengin çok herhangi bir şey mi olmalıyız? Var olmamız evrendeki mucize olmamız yetmiyor mu? Bu ana kadar yaşadığımız mucizeler, öğrendiklerimiz, sevdiklerimiz, verdiklerimiz, ürettiklerimiz tam ve bütün hissetmemiz için yetmez mi?
Bu evrende hiçbir zaman mükemmel olamayacağız. Yaradılışımız itibari ile öğrenmeye geldik. Öğrendikçe ve iyileştikçe her an farklı bir evrene geçiyoruz. Bu süreci hızlandırmak veya yavaşlatmak bizim elimizde. Burada bahsettiğim tüm söylemler benim kendi bilinç ve tekamül seviyem için geçerlidir. Daha yüksek bir bilinç seviyesi için bu bilgiler geçersiz olacaktır. Herkesin kendi gelişim seviyesi için gerçeklik, doğru ve yanlış değişir. İyi ve kötü yoktur, idea vardır. Bilimde bile tüm yargılar ve hipotezler çürütülmek için vardır. O nedenle tüm genele bakacak olursak mutlak gerçeklik yoktur. Sadece herkesin kendi özelinde öğrenme ve deneyim vardır. Tasavvuf o nedenle kendini suçlamayı yasaklar. Uzakdoğu felsefesinde kendini suçlamak içimizdeki yüksek benle bağlantınızı koparır.
Karıncalara basmadan yürüyen hassas ruhlar için bu okulda yürünebilecek en güzel yol aşk yoludur. Öğrenme ve tekamül için gerekli olan yolu daha hızlı ve keyifli almamızı sağlayacaktır. Peki neden bu denli korkutucudur? Aşk neden kısa dönemli hazlar ya da yapay keyifler gibi değil de ruhunu ateşe verecek derece kişinin aklını yerinden oynatır? İlk sebebi yaşadığımız hayat deneyiminin en önemli kısmı duygu hissetme becerisidir. Çoğu insan olumsuz duygular ve yaşadıkları derin üzüntüler sebebiyle duygu hissetmeyi bırakmışlardır. Baş edemedikleri negatif duygular sebebiyle dünyanın yarısı antidepresan kullanmaktadır. Antidepresan sadece süreci uzatır. Zaman kısıtlı bir an önce duygularla yüzleşmeli ve onları dönüştürmelidir. Aşk duygu hissetmeyi seçenler için en hızlı dönüşüm aracıdır. Dualite teorisine göre her şey içinde aksini barındırır. Sevgi varsa aynı oranda nefret vardır. Madde varsa evrende aynı oranda anti madde vardır. Bu zıtlıklar birbirini imha eder ve varlığı yokluğa götüren eşitliği sağlar. “Hiç” olmak denge noktasına erişmektir. Her "duygu" içinde tam tersini beraberce barındırır. Burada bizim görevimiz yani asıl hedef; birer gözlemci olarak her maddenin anti maddesini bulmak ve onu dönüştürmektir. Var olabilmek için denge noktasında bu yolla ulaşabiliriz. Sufizmde anlatılan aşkın ateşinde nefsini yakmak prosesi tam olarak budur. Aşk sende kendi içinde göremediğin, hiç bir konfor alanında ortaya çıkamayacak karanlık ve gölge taraflarını ortaya çıkaracaktır.
Eğer o karanlık dehlizlerinde kendi ejderhanla karşılaştığında onu aşkın ve sevginin gücü ile yenebilirsen iyileşeceksin. Dünyadaki en zor şey bir insanın kendi karanlığı ile yüzleşmesidir. Çünkü her şeyden daha çok acı verir. Sevdiklerimizde gördüğümüz ve hissettiğimiz tüm o acı verici duygular kendi karanlık tarafımızın yansımasıdır. Ego ve nefis evrendeki tek düşman olduğu için verilebilecek en büyük mücadele burada başlar. Ona karşı tek ve en güçlü silahımız içimizdeki sevgi ateşidir. Korkuya karşı tek silah ve en büyük güçtür. İşte aşık olmanın en büyük sebebi sizlere. Fakat genel olarak 1. seviye toksik ilişkiler yaşayan ortaçağ insanoğlu yaşadığı kaosun yansımasını karşısındaki kişide gördüğü için genelde kendini iyileştirmek yerine ona yansıtmayı seçiyor. Bu durum da karma yaratmak dışında başka bir işe yaramaz. Yani aynı tecrübeyi daha sert bir şekilde bize öğretene kadar hayat tekrarlayacaktır. Öğrenmekten başka çaremiz yok J Peki bu süreçten yalnız nasıl geçilir? Tüm kadim öğretiler bu süreçleri yalnız geçirmemeyi tavsiye ediyor. Ya bir hoca, mürşid, rehber, öğreticiniz olması tavsiye edilir ya da bir dostunuz olmalı yanı başınızda. O karanlıkla yüzleştiğimizde, düştüğümüzde elimizden tutup kaldıran bir can olmalı. Bizi her şeye “rağmen” koşulsuz seven, kalbimizi bize olduğu gibi yansıtan, sahip olduğumuz ve bizim kendi kendimize göremediğimiz güzellikleri gösterebilecek bir can olsun hepimizin yanı başında. Hepinize karıncalara basmadan geçirdiğiniz güzel günler diliyorum.