Kıymetli okurlar;
“Bitti bitecek” derken, mutasyona uğradı haberleriyle sarsıldığımız korona bir taraftan bizi üzse de diğer yandan hayatımıza renk katmaya devam ediyor. Güya, vaka sayısının artmasının sebebi lokanta, kıraathane vb. mekanlardı. Gel gelelim ki, bu mekanlar kapalı olduğu halde vaka sayıları artmaya devam ediyor. Kongre salonlarını “Hınca hınç” dolduran onlarca insan omuz omuza iken, Uludağ'da otellerde yüzde doksan doluluk ile eğlenirken bulaşmayan Covid-19 okulda, Camide bulaşıyor. Hafta içi 21:00 'e kadar sokaklar bizim sabaha 05:00’e kadar Covid-19’un…
Hafta sonu 17:00'ye kadar iki ekmekle dolaşırsak sıkıntı yok, ama 17:00’den sonra Corona kapıda pusuya yatıyor. Evet yaklaşık bir yıldır bu ve benzer birçok trajikomik olay yaşadık. Ama her krizde olduğu gibi fırsatçılar, kendilerine altın tepside sunulan imkanları, tabiri caizse dibine kadar kullandılar.
İşçiler mağdur olmaması için işsizliğin artmasını engellemek adına, kararname ile çıkarılan ücretsiz izin desteği, işçinin kanayan yarasına merhem olacağı yerde, her zaman olduğu gibi işverenin ekmeğinin üzerine sürülen bal olmuştur. İşçinin zeval görmemesi için verilen bu hak işverenin elinde büyük bir koz olmuştur. Günümüzde yaklaşık iki milyona yakın işçi ücretsiz izne çıkartılmıştır.
Özellikle sendikalı işyerlerinde işçiyi cezalandırmak için kullanılan bir yönteme dönüşmüştür. İşyerinde sakatlanıp işyerine dava açan işçiler, rapor sayıları fazla olanlar veya işverenin çıkarıp tazminat ödemek istemediği ama çalışması hoşuna gitmediği için fırsat kolladığı işçilerin kronik rahatsızlıkları bahane edilip 30.06.2021 tarihine kadar uzatma hakları bulunan bu geçici maddeyi devreye sokarak, suyun yolunu kendi tarlalarına çeviriyorlar.
İş potansiyeli azalan işveren işten çıkarılma yasağını delmek için çıkarılan bu kampanyayı kaçırmadı. Nasıl kaçar ki böyle büyük kampanya! Bir daha böyle fırsat gelmez. Şimdi bir de kampanyanın işçi penceresine bakalım. Günlük 39 TL ücretle Kira, Elektrik, Doğalgaz gibi temel yaşam ihtiyaçlarımızın yanı sıra gıda ve sosyal yaşam giderlerini de karşılayarak üste para bile kalacağını düşünüyorum.
Şöyle ki, AVM'ne tok gidersek, market zincirlerinde araba ile değil sepetle alışveriş yaparsak, pazar alışverişine akşam saatlerinde gidersek, TV yemek programlarından tarif alarak kıymasız köfte yaparsak ve daha aklımıza gelmeyen bir sürü yöntemle bu işin üstesinden geleceğimize inandırılmaya zorlanıyoruz.
Evet hala bizim aklımızla alay ediyorlar. Kendilerini haklı çıkarmak adına yaptıkları bu söylemlerle komik duruma düşüyorlar. Ve tabi ki, en büyük zararı yine işçi görüyor. Derhal bu hatadan dönülmelidir. Psikolojik olarak zor bir yıl geçiren işçilere ve her şartta önce işyerini düşünen işçilere bu reva görülmemeli. Bir an empati yapın ve işçilerin yerine kendinizi koyun.
Ailenize karşı sorumluluklarınızı yerine getirememenin verdiği suçluluk duygusunu düşünün ve vicdanınıza ses verin. Bir kez olsun işçilerin özüne dönük kampanya yapılsın. Mesela, yoksulluk sınırı altında maaş alan işçiden vergi kesintisi yapılmasın. Mesela, ücretsiz izne çıkarılanların SGK primleri devletçe ödenmeye devam etsin ki, emeklilik ve kıdem tazminatı gibi prime dayalı ödemeler konusunda bir mağduriyet yaşanmasın.
Mesela, ücretsiz izine çıkarılan veya açlık sınırının altında maaş alan işçilerin elektrik, doğalgaz, su gibi giderler belli bir oranda Devletçe karşılansın. İstismar edilmemek kaydıyla. Bunu istismar edenlere de en ağır ceza verilsin. Böylece işçi için yapılan bu kampanyayı, işçiler de kaçırmaz. Devletimizin çok şükür buna gücü yeter. Gelişmiş ekonomiler birer birer çökerken, büyüyen ekonomimiz için bahsettiğimiz kampanya çok hafif kalır. AA sayesinde Japon esnafının içler acısı(!) halini gördük. Avrupa’nın halkları yakıp yıkmadık yer bırakmadı(!). Avrupa, Asya, Antartika, Rusya, Afrika ve ABD şu an cayır cayır yanıyor(!).
İnsanlar büyük bir korku ve panik içinde(!). Ülkemize gelmek için can atan milyonlar var(!). Hele şu pandemi bir bitsin göreceksiniz. Bir de bize bakalım. Esnafımız, sanayicimiz, iş adamlarımız, tüccarımız, halkımız gıkını çıkartmıyor ve haline her daim şükrediyor. Çünkü her şey güllük gülistanlık(!) Yalan mı? İşsizlik düşüyor, enflasyon düşüyor, döviz düşüyor, altın düşüyor, vakalar düşüyor, ihracat artıyor, ithalat yerlerde, üretim rekora doymuyor, faizler yükselirken bile düşüyor ve sürekli büyüyoruz.
“Ya tarım?” dediğinizi duyar gibiyim. Tarımda işler fevkaladenin fevkinde(!) Çiftçiler kazandıkça kazanıyor(!). Bakmayın siz, haczedilen traktörlere. Borç batağındaki çiftçi haberlerine. Tarım Kredi’ye ve bankalara kredi borcunu ödeyemediği için servetlerinin(!) karınca kanaatince miktarını kaybedenlere. O kadar çok üretiyoruz ki patatesi inekler, soğanı koyunlar yiyor.
Neymiş? Sütçüler o kadar mağdurmuş ki süt döküyorlarmış. Yahu onlar sütleri dökmüyor. Belediyelerimiz o sütleri iki katı fiyatına satın alıp, sokakları sütle yıkıyorlar. Aman Allah’ım! Bu bolluk bereket(!) şu an hangi ülkede var? Söyleyin bana. Eee! Madem her şey bu kadar şahane(!), işçilerimizin de bu refahtan pay almaya hakkı yok mu?
Ne yani, herkes refah içinde yaşarken, aslında pek bir sıkıntısı olmayan işçiler de bu bolluktan istifade etmesin mi? Bu muazzam günlerde bir kampanya ile işçilerimizi de refaha kavuşturmak güzel olmaz mı?