Değerli okurlar;
Ülke ekonomimizin çöküşü hızla devam etmektedir. Haber bültenlerinin çoğu zam haberleri ile dolu, hatta geçtiğimiz günlerde bir sabah programı kuşağında akaryakıta iki kere gelen (güncelleme) karşısında sunucu bile şaşkınlığını gizleyemedi. Tüketime dayalı ekonomi modelimizin dayanacak gücü kalmadı, yıkılmak için gün saymaktadır. Tabi ki bu süreçte en büyük sıkıntıyı dar gelirli vatandaşlarımız çekmektedir. Un, yağ, şeker derken sofralarımızın baş tacı olmazsa olmazımız ekmeğimize de zam yaptılar. Fırıncıların maliyet kalemlerindeki artış vatandaşın cebine yansıyor. Üretim için gerekli olan malzemelerin yanı sıra elektrik, vergi yükü ve işçi maliyetlerindeki fahiş artışlar, 2020 yılının sonunda 200 gram ekmeği 1,25 TL’den 1,50 TL’ye, 240 gram ekmeği ise 1,50 TL’den 1,75 TL’ye yükselmişti. Ekmeğe yapılan zammın ardından yaşanan kuraklık buğdayda rekoltenin giderek düşmesi yeni bir zammı kaçınılmaz hale getirdi. Şehrimizde ekmeğin gramajı 30 gram arttırılırken fiyatı ise 2,00 TL yapıldı. Böyle kalacak gibi de durmuyor. Birçok yerde kuraklık nedeniyle gelişimini tamamlayamayan ekmeklik buğday saman veya hayvan yemine dönüştürüldü.
Araştırmalarımız sonucu edinilen bilgiye bakıldığında, TÜİK verilerine göre mayıs ayında Tarım ÜFE, bir önceki aya göre yüzde 0,43 düşerken, geçen yılın aralık ayına göre yüzde 7,07, geçen yılın aynı ayına göre yüzde 20,2 ve 12 aylık ortalamalara göre yüzde 19,6 yükseliş kaydetti. Yani bu rakamlara binaen ülkemizdeki çiftçi Mehmet Amcanın her 1.000,00 TL'lık maliyetine bu yıl 196,00 TL eklenerek 1.196,00 TL olmuştur. Bu fiyatlara mazot dahil mi emin değilim ama durum gerçekten içler acısı, önüne geçilemeyen çığ gibi her gün büyüyerek üzerimize doğru geliyor.
Denilebilir ki, “Ekmeğe yapılan bu zammın doğrudan ekonomik durumla bir ilişkisi yoktur. Ne yapalım? Doğa şartları. Allah yağmur vermeyince devlet ne yapsın? Bu her zaman olabilecek bir durum. Pandemi nedeniyle ithalatımız da sıkıntılı”. Bunlar tamamen yanlış. Neden mi? Allah yağmur vermezse kuraklık olur ve o yıl üretim az olur. Ancak önceki yıllarda planlı ve programlı tarımsal üretim yapılsaydı ve stoklama yapılsaydı, bu yıl ki kuraklık başarı ile atlatılabilirdi. Betona, asfalta, binaya vs. yatırımlara şuursuzca milyarlar harcanırken, kazanç elde edemediği için geçtiğimiz yıllardan bu yana kaç çiftçi toprağı ekmekten vazgeçti biliyor musunuz? İthalatı en büyük başarı ve yegâne çözüm olarak gören tarım yönetiminin beceriksizliğini, yağmayan yağmurla örtmek yanlıştır. Dahası ayıptır. Üreticiyi desteklemeyen, ürüne alım garantisi ve hak ettiği fiyatı veremeyen bir yönetim söz konusu. Bunların savunulacak hiçbir yanı yok.
Bir de olayın şöyle bir tarafı var. Bir dostum fırıncı bir dostu ile sohbet etmiş. Söz dönüp dolaşıp ekmek fiyatlarına gelince fırın işletmecisi “Ekmeği 3,00 TL alırsanız yatın kalkın şükredin. 5,00 TL’ye kadar yolu var” demiş. “Peki neden?” sorusuna malum “Buğday çok az. Kuraklık. İthalat sıkıntılı” cevabını vermiş. Dostum da bunun üzerine şunu sormuş “Madem bu yıl buğday az. İthalat sıkıntılı. Diyelim ki, zorladık, ittik kaktık, bu yıl ekmeği 3,50 TL’ndan yedik. Diyelim ki seneye buğday üretimi 10 kat arttı. Fiyat 1,00 ve 1,50 TL’na iner mi?” Fırın işletmecisi tebessüm ederek “Çok beklersin. Ekmek 3,50 TL ise olup olacağı 3,00 TL’na düşer. O da buğday arttığı için değil ahlaksız rekabet yüzünden” demesin mi? Çünkü, buğday önemli bir hammadde olsa da tek maliyet o değil. Suyu, mayası, elektriği, odunu, pazarlama maliyetleri… Bu maliyetlerin tümünde toptan bir indirim olmadığı müddetçe ekmek fiyatı 5,00 TL’na doğru emin adımlarla ilerliyor. Maliyetleri düşürmek için çözüm arıyorlar. Bazı fırınların bakkallara veya lokantalara servis çıkartmayı bırakabileceği dahi konuşuluyor. Böyle bir kararı alabilmek fırın işletmecisi için hiç kolay değil. Ancak artan maliyetlerden kısabilmenin ilk akla gelen yolu. Şu an kimse servisi çeken ilk firma olmak istemiyor. Böylece imajlarının zedelenmesinden endişe ediyorlar. Bazen kazanç her şey demek değildir. Amma bir iki fırın servisten çıkıyoruz dediği an arkasının geleceği konuşuluyor.
Fırıncıların tek derdi servis değil. Kontrolsüz rekabetin kendilerine çok zarar verdiğinden dert yanıyorlar. Fırıncının fırıncıya yaptığı bu eziyete anlam veremiyorlar. Tavan fiyat uygulamasının ağır bir sonuç verdiğini, tavan fiyat olduğu gibi taban fiyat uygulaması olması gerektiğini iddia ediyorlar. “Bırak kardeşim, vatandaş ucuz ekmek yesin” diyebilirsiniz. Ben de ucuz ekmek yemek isterim. Ancak bir de hayatın gerçeği var. Misalen maliyeti 1,00 TL olan ekmeği bize 75 kuruştan satan bir işletme ya çok hayır severdir ya da kimseyi zan altında bırakmak istemem ama insanın aklına ister istemez gıda hilesi geliyor. Üst fiyatı kontrol eden mekanizma alt fiyatı da kontrol etsin. Sıhhi açıdan bir sıkıntı yoksa Eyvallah. Kastettiğim bu. Fırıncılar da bu konuya işaret ediyor.
Velhasıl, önümüzdeki günlerde ekmeğimizi bugünkünden biraz daha pahalıya yiyeceğimiz aşikâr. İnşallah bir çözüm bulunur da. Yoksa pahalanan sadece ekmek olmayacak.