Fransız grup Noir Desir'in "l'europe" adlı bir şarkısı vardır... Salgının Avrupa'daki durumunu izlerken aklıma geldi, açtım, yeniden dinledim... Hele de şu sözleri ne kadar da manidar bugünlerde... "eski Avrupalılar, hoppala, şimdi dünyanın hakimleri, ve bu arada asya’da bir ejderha uykusunda, güzel ve kudretli, usulca üflüyor ateşini"...
Noir Desir, "Yaşlı ve eski Avrupa" diye seslenir şarkıda... Buradaki "yaşlı" göndermesi nüfustan ziyade asıl "fikirleri" içindir Avrupa'nın...
"Yaşlı ve eski Avrupa"nın çıkmazlarını, kurduğu düzeni, dünyaya ve kendine yaptıklarını eleştirir... Herhalde Avrupa'nın "öteki yüzüne" adeta tokat çarpan en sert şarkılardan biridir.
İşte o şarkı düşündürdü beni, şimdi Avrupa'nın haline bakarken...
İtalya ve İspanya'nın, o koca Avrupa Birliği'nde nasıl yalnız bırakıldıklarına ve bu duruma isyanlarına...
Öve öve bitiremediğimiz o Avrupa'nın şehirlerindeki tüm sistemlerin birer birer çökmesine...
Avrupa Birliği'nin tarihindeki en büyük sarsılmayı yaşamasına şahit oluyoruz...
Gümrüklerini ve sınırlarını birbirine açmış, ekonomik sistemini birleştirmiş bir Avrupa'nın bunca sene ortak bir sağlık ve güvenlik sistemi kuramamış olduğunu görmek...
O "yaşlı Avrupa"nın, yaşlıları için sağlıklı bir bakım sistemi kuramamış olduğunu görmek... "Yaşlı Avrupa'nın" yarattığı sistemin kendi yaşlılarını tek tek ateşe attığını görmek...
Doktorların kimin ölüp kimin ölmeyeceğine karar vermek zorunda bırakıldığını görmek...
Hem Avrupa hem de tüm dünya için büyük bir sarsıntı değil mi?
En güvendiğiniz, sevdiğiniz, öve öve bitiremediğiniz o "medeniyetin" öteki yüzü ile bir anda sarsılmak...
Avrupa'nın, Avrupa Birliği'nin ve Avrupa şehirlerinin geleceği ne olacak bilemiyoruz...
Ve yıllardır her fırsatta "Avrupa şehri" diye övündüğümüz şehrimize bakıyoruz...
"Sokakta hayat var" dediğimiz şehrimizde, şimdi "evde kal Eskişehir" diye haykırıyoruz, yalvarıyoruz...
Avrupa'daki gibi parkları, yeşil alanları ile övündüğümüz şehrimizde, şimdi hepsini tek tek kapatmak zorundayız, "aman gitmeyin" diyoruz...
"Gençlik şehri" dediğimiz şehrimizde, şimdi çocukları, gençleri evde tutmaya çalışıyoruz salgın yayılmasın diye...
"Emekliler için tam yaşanılacak şehir" dediğimiz bu şehirde, şimdi büyüklerimizden sağlıkları için evde kalmalarını istiyoruz...
Ne kadar üzücü değil mi?
Ve bir yanda da, Noir Desir'in dediği gibi, "yaşlı Avrupa'nın" hali...
"Yaşlı Avrupa"nın tüm şehirleri "Biz nasıl bu hale geldik" diye durumunu ve geleceğini sorgularken, biz de bir yandan düşünmeliyiz...
Biz neden şehrimize "Avrupa şehri" diyorduk...
Gelişmişliğini ve özgürlüğünü vurgulamak için değil mi?
Ama Avrupa'nın haline bakınca görüyoruz ki, önemli olan, en zor durumda bile, bunları koruyabilmek için, insanlığını da koruyabilmekmiş... İnsanı korumak için de herşeye hazırlıklı olmak ve hızlı hareket edebilmekmiş...
Eskişehir için yine "Avrupa şehri" diyebilecek miyiz hala?
Hiç sanmıyorum...
Çünkü biz "yaşlı Avrupa"nın bir şehri değil, Eskişehir'iz...
Ve öyle olmalıyız...
"Yaşlı Avrupa"nın kibrine ve kendini ne hale getirdiğine bakıp, ders alıp, asıl gücün ve geleceğin, birlikte olmayı başarmakta, el ele vermekte, kendi kimliğimiz ve değerlerimizle bilimin ve aklın yolunda ilerlemekte olduğunun farkına varmalıyız...
Eğer Türkiye'ye ve dünyaya örnek olacak bir şehir olmak istiyorsak, şimdi bunun için ele ele vermenin tam zamanı...
Ne diyordu Noir Desir şarkısında... "Avrupa’nın makyajı akıyor aşağı... Yaşam şimdi başlıyor.. Ve şimdi.. Ve şimdi...."