Karne alacak çocuklarımız bu hafta sonu.

Kimi gülerek kimi hüzünlü kimi de korkarak dönecek eve.

İnanın anne ve babalar, elinden geleni yaptı bizim yavrularımız. Gücü o kadardı bazılarının. Çalıştı, çalıştı olmadı. Karşıya geçmek için uğraştı, uğraştı.  Öyle hızlı çekmeye çalıştı ki kürekleri, bazen kollarında derman kalmadı da biz göremedik.

Kıyasladık başkalarıyla, hatta evde ablası, ağabeyi ya da kardeşiyle. Onun farklı olduğu aklımıza gelmedi.

Tanrı eşit hafızayla göndermedi ki onları bu dünyaya. Elinden gelen bu, onun çabasına saygı duymalı, onu desteklemeliyiz büyükler olarak, elinden tutmalı “Karşıya geçmesine” yardım etmeliyiz.

Anne babalar olarak bizim de hayallerimiz var elbet...

Çocuğumuz için bütün “en” leri istiyoruz. En önde, en başarılı, en mutlu, en zengin, en dürüst, en, en, en... İsteklerimizin sonu gelmiyor, uçsuz bucaksız… Haklıyız elbet, ne hayallerle getirdik onları dünyaya, ağladıklarında içimiz acıdı onlarla birlikte. Düştüğünde bizim de acıdı her yanımız, hastalandığında geceler boyu uyumadık, uyuyamadık... Gözünün içine baktık bir şey olursa diye...

Şimdi büyüdüler, hayatla mücadelede yalnızlar. Asıl bizi üzen de bu sanırım. Bebekliğinde olduğu gibi kontrol edemiyoruz, elinden tutamıyoruz çoğu zaman. Onun yerine ders çalışmak, ödev yapmak, resim çizmek, problemleri çözmek geliyor içimizden; sonra hemen vazgeçiyoruz. Çünkü olması gereken bu; hayata hazırlanması gereken çocuklarımız, biz değil.

Hatta bazılarımızın hırsı o kadar büyük ki; onun yerine ödevlerini yapıyoruz, matematik problemlerini çözüyor, resimlerini yapıyoruz. Yalan söylemeyi, insanları aldatmayı ona kendi ellerimizle öğretiyoruz. Büyüdüğünde neler olacak farkında bile değiliz.

Zürafaların doğumunu anlatmak istiyorum değerli anne ve babalara. Dişi zürafalar 4 ya da 5 metre boyundadır ve ayakta doğum yaparlar. Bebek en az 2 metreden aşağı düşer doğar doğmaz. Anne zürafa önce yavrusunu yalar, sonra ayağa kalkmasına yardım eder; daha ayağa kalkar kalkmaz bebeği tekrar düşürür. Bu defalarca devam eder. Bir saate yakın sürer bu “düş-kalk“ savaşı; sonunda yavrunun bacakları güçlenir ve annesinin memesini yakalar ve ilk yemeğini yer… Sonra büyük zürafalar yavruyu arasına alır ve ormana vahşi doğaya çıkarlar.

Sanırım zürafalardan alınacak çok ders var. Zürafa anne ve baba bebeklerini çok sevdikleri ve hayatta kalmasını istedikleri için böyle davranıyorlar.

Biz insanoğlu daha mı az seviyoruz da çocuklarımızın düşmesine, düşük not almasına kıyamıyoruz. Bu davranışımız çocuğumuzu değil kedimizi sevmek.

Bundan sonra kendimizi değil, çocuklarımızı daha çok sevelim; onların hata yapmalarına izin verelim. Hatta karnedeki zayıfları da sevelim; çünkü bu zayıf notlar da çocuğumuzu güçlendirecektir.