Deprem, sallar ve gider…
Gözümüzde yaş, içimizde kötürüm düşler bırakarak…
Türkiye'de gerçekleşen büyük depremlerin sonuncusuydu 30 Ekim 2020'de İzmir'in Seferihisar ilçesi açıklarında 6,6 büyüklüğündeki deprem. Depremde 116 kişiyi hayatını kaybetti, binin üzerinde insan yaralandı.
Aynı yıl 24 Ocakta Elazığ’daydı, 2011’de Van Merkeze bağlı Tabanlı Köyü merkez üssü olmak üzere büyük bir deprem meydana geldi.
Deprem gösterdi bütün hünerlerini. Salladı salladı… Dayanamadı demirinden, kumundan, betonundan çalınmış binalar, duramadılar ayakta… Oysa içindekilerle mutluydu binalar. Hem hüznü hem de mutlulukları yaşamışlardı birlikte. Kıyamazdı içindekilere dayandı, dayandı… Deprem gücünü göstermeye kararlıydı daha hızlı sallamaya başladı. Binaların gücü kalmamıştı artık… Veee, dayanacak gücü kalmayanlar yıkılıverdi, onu yuva yapan sevdiklerinin üstüne.
Diğer binalar ayaktaydı, neden onlar yıkılmamıştı. Kendisinden daha fazla mı seviyordu içindekileri… Bu çelişki içinde soluksuz uzanıverdi yeryüzüne. Henüz dünyaya gözlerini yeni açmış Azra’yı, Mukaddes Anneyi, Turgut Dedeyi, Aynur Halayı, Halime Teyzeyi… Bütün sevdiklerini altına alarak…
Bugün yoklar, aramızdan ayrıldılar. Deprem aldı götürdü onları.
Bu dramatik filmi daha önce de görmüştük, diye devam edeceğim izninizle. Daha önce de kaç aile yok oldu, kaç aile kaybetti sevdiklerini. Ağıtlar yaktık arkalarından ama nafile… Duyan yok, gelen yok.
Günlerce “Deprem Dede”yi izlettik çocuklarımıza. Onun ağzından çıkan her şeyi yapması için uyardık okullarda çocuklarımızı. Aslında uyarılması gereken büyüklerdi.
Depremi de, depremin getirdiği acıları da yaşadık. Yaralarımızı birlikte saracağız dedik. Kenetlendik birbirimize. Nedenlerini araştırdık bu kadar can ve mal kaybının. Suç bizimdi. Binaları yaparken zemin etüdü yapılmamıştı çoğu zaman. Biraz demirden, biraz çimentodan, biraz da betondan çalmıştık, daha fazla kar edebilmek için.
Yeni yapılacak binaların çok katlı olmaması için uyarılarda bulunuldu. Hatta kontrolleri de yapıldı bir zaman.
Ne yazık ki, yaşanan acıları çabucak unuttuk. Bir de baktık, 3 kattan daha fazlasına imar verilmez denilen yerlerde mantar gibi türedi çok katlı binalar. Hırslarına yenik düşen, daha fazla, daha fazla kazanmalıyım diyen biz… Eski biz oluverdik.
Büyük eşyalarımızı duvarlara monte ettik bir zaman, deprem çantamızı hazır tuttuk. Sonra gene unuttuk.
Market, galeri yapmak için zemin katın kolonları kesildi de hiçbirimiz oralı olmadık. Bizim başımıza gelmez dedik ve kabul ettik.
Bizi sevindiren tek şey son yıllarda kurtarma ekiplerinin planlılığı, başarıları oldu. Kendilerine çalışmalarından dolayı teşekkürlerimiz iletiyoruz. Demek ki çalışınca, planlayınca oluyor.
Yardımların dağıtımında her zaman olduğu gibi sınıfta kalmıştık. Halkın yağmalamasını gördükçe yüreklerimiz sızladı.
Deprem haberleri gelmeye başladı kulaklarımıza depreme hazır mıyız, eksikler gideriliyor mu, depremde nerelerde buluşulacak, gıda, temizlik yardımları planlandı mı, bebekler, anneler nasıl korunacak, belirlendi mi, hatta tatbikatlar yapıldı mı, halk aydınlatıldı mı? Kısaca hatırlatayım dedim…