Türkçemizde ‘’bağnazlık’’,batı dillerinde ‘’fanatizm’’şeklinde ifade edilen’’taassup’’Arapça kökenli bir kelimedir. Bağnazlık;kendi düşüncesini,dünya görüşünü,doğruluğuna- yanlışlığına bakmadan,körü körüne savunma,bunun dışında doğru/gerçek kabul etmeme durumudur.Karşıt fikirlerin doğru olabilme ihtimalini hiç araştırmadan,düşünmeden reddetmektir.Kendi düşünce ve hayat tarzını her zaman üstün görüp,diğerlerinin doğru,haklı olma ihtimalini yok sayarak,başka görüşlere hayat hakkı tanımamaktır.
Empati;bir kimsenin kendisini, karşısındaki insanın yerine koyarak,onun duygularını ve düşüncelerini doğru olarak anlamasıdır.Empatik yaklaşım sayesinde,insan ilişkileri gelişir,kin,nefret,kavga,şiddet azalır,zamanla yok olabilir.
Bizim gibi düşünmeyen,yaşamayan insanları,grupları doğru anlayabilmek için,onların dünya görüşünün ne olduğunu,hayata nasıl baktıklarını anlamak,onların hissettiğini hissetmek,olayları,olguları onların/onun bakış açısıyla değerlendirmek durumundayız.Böyle yapmamız artık onlara benzediğimiz,onlar gibi düşüneceğimiz anlamına gelmez.
Taassup sahiplerine ‘’mutaassıp’’denilir.Bu kavram halk arasında her ne kadar dindar insanlar için kullanılırsa da,tam doğru olmayan,eksik bir yaklaşım ve anlayıştır.Bir kimsenin içinde yaşadığı toplumun dini,milli,insani değerlerini benimseyip,bunu yaşaması bağnazlık değildir.
Çünkü başkalarının düşüncesine,yaşam tarzına tahammülü olmayan,’’bizden olmayan bize düşmandır’’ anlayışına sahip bir kimsenin sağcısı,solcusu,dinlisi, dinsizi olmaz.Bu bir zihniyet,anlayış meselesidir.Din,bilim,san’at,siyaset,ideoloji,kültür gibi pek çok alanda,körü körüne inanmışlık veya kabulleniş olabilir.Ön yargılarla hareket eden,düşünmeden,araştırmadan,bilgi sahibi olmadan konuşan,eleştiriye kapalı olan,karşısındakini dinlemeyen,doğruların kendi tekelinde ve tek gerçek olduğunu zanneden,sığ düşünceli her insan, kim olursa olsun mutaassıp,bağnaz olabilir.
İnsan fabrika ürünü bir varlık değildir ki,herkes aynı düşünsün.Zaten herkesin aynı düşündüğü yerde kimse düşünmüyor demektir.Halbuki Allah insana akıl,fikir,irade vermiş, bu sayede onu diğer canlılardan farklılaştırarak,üstün kılmış ve sorumluluk sahibi yapmıştır.
Demek ki, aklımıza,mantığımıza,vicdanımıza bir şey uygun gelmiyorsa,onu sorgulamalı üzerinde düşünmeliyiz.Bilmediğimiz şeyin ardına düşmemeliyiz.Yüce Allah Kur’an’da şöyle buyurmaktadır;
’’Hakkında bilgin olmayan şeyin ardına düşme!Çünkü kulak,göz ve gönül(kalp)bunların hepsi ondan sorumludur(sorguya çekilir).’’(İsra:36)
Buna göre düşünmek,akletmek,aklı etkin kullanmak Allah’ın emridir.Kişinin bilmediği,tanımadığı,iletişim kurmadığı insanlar hakkında ileri- geri konuşması,davranması,onlara kötülük atfetmesi yasaklanmıştır.
Kitle iletişim araçlarının artmasıyla gerçek dışı haber ve bilgiler daha da artmıştır.Doğruluğuna yanlışlığına bakmadan,araştırmadan,incelemeden,her duyduğumuz habere,bilgiye inanıp,’’ zann’’ üzere hareket ederek bir kısım insanlara,topluluğa bilmeden zarar verip,kötülük edebiliriz.
’’Ey iman edenler!Size bir fasık bir haber getirirse,onun doğruluğunu araştırın.Yoksa bilmeden bir topluluğa zarar verirsiniz de,sonra yaptığınıza pişman olursunuz.’’(Hucurat-6)
Taassup,bağnazlık birazda insanların karşıtlarıyla olan empatik yaklaşım ve iletişim kanallarını kesmesinden,onlara karşı olan ön yargılarından kaynaklanır.Oysa insanlarla doğru iletişim kurmaktan kaçınmazsak,düşman/kötü gördüklerimizin aslında o kadar da kötü olmadıklarını,dost/iyi gördüklerimizin de o kadar da iyi olmadıklarını görürüz,anlarız.
Belki de bu konuda çoğumuz bir tecrübe yaşadık.Yeterince tanımadığımız,bilmediğimiz düşüncesini,yaşam tarzını,hatta şeklini şemalini,kıyafetini beğenmediğimiz-ön yargılı davranarak-kendimizi uzak tuttuğumuz kimseler olmuştur.Ancak gerekli iletişimi kurup,onu yakından tanıdığımızda,oturup konuştuğumuzda,hiç de düşündüğümüz gibi olmadığını fark ederiz.Çünkü,bilinmeyen,tanınmayan ‘’öteki’’ler,yanlış bir şekilde ‘’tehlikeli’’kötü olarak algılanmaktadır.Farklılıklar,toplumsal hayatımızın ayrılmaz bir gerçeğidir.Ancak,aynı milleti oluşturan,aynı inanca sahip,çoğunlukla aynı değerleri benimseyen insanlarımızı,siyasi,ideolojik ve dini anlayış ayrımları üzerinden’’biz’’ve’’onlar’’şeklinde katogorize edersek,ayrıştırırsak,birbirimizi anlamakta zorlanırız.
Şair Bertolt Brecht’in dediği gibi’’Toplum birbiriyle savaşan gruplara ayrıldığı sürece,ortak iletişime sahip olamaz.’’
Bizim kültürümüzde empati;sadece karşı tarafı anlamak değil,aynı zamanda onlara yardım etmek,sevgi ve saygı ölçülerinde iyi,doğru iletişim kurup,bunu geliştirmektir.Kendimiz için istediğimiz şeyleri başkaları için de istemek,kendimiz için istemediklerimizi başkaları için de istememek ilkemiz olmalı.Ancak,nasihat etmek,akıl vermek empatik yaklaşım değil,sağlıksız bir iletişim türüdür.
Bizden farklı olduğunu düşündüğümüz insanlarla medenice,birbirimizi kırmadan,incitmeden,hakaret etmeden konuşmaktan,tartışmaktan,fikir alışverişinde bulunmaktan çekinmemeli,iletişim kanallarını açık tutmalıyız.Çünkü aklın yolu birdir.Ortak akılla ,iştişare ederek sorunlarımıza çözümler bulabiliriz.Yoksa amiyane tabirle’’dediğim dedik,çaldığım düdük’’diyerek,kendimiz çalıp kendimiz oynarız.İlimden,irfandan,özeleştiriden uzak,böyle bir anlayış , bireysel ve toplumsal kalkınmamıza,ilerlememize hiçbir katkı sunmadığı gibi, gelişmemize engel olmaktan öteye gidemez.
Anadolu,Ahmet Yesevi,Yunus Emre,Mevlana,Hacı Bektaş-ı Veli gibi gönül dostlarının sevgi,barış,hoşgörü kaynaklı öğretilerinin kök saldığı ve yeşerdiği topraklardır.Bu topraklarda daima ilim,irfan,ortak akıl,dayanışma,birlik beraberlik,hoşgörü kazanmıştır.İftira,kin,nefret,fitne fucur,ön yargı, kötü niyet,ahlaksızlık kaybetmiştir,kaybetmeye de mahkumdur.
Vatan şairimiz Namık Kemal bu konuyu şöyle ifade eder;’’Barika-i hakikat,müsademe-i efkardan doğar.’’(fikirlerin çarpışmasından,hakikat güneşi doğar).Karşıt fikirlerden çekinmeyin,onları peşin hükümle mahkum etmeyin, belki de hakikat onların düşüncesinden çıkar diyerek,istişareye ve ortak akla işaret etmiştir.
Yüzyıllar öncesinden Hz Mevlana’ da;’’Aklın varsa, bir başka akılla dost ol da,işlerini onunla danışarak yap.’’diye seslenmiştir.
Dünyayı kendi gördüğü biçimde zanneden insanlar ,içinde yaşadıkları ortamın olumsuzluklarının pek farkına varamazlar.Mesela,4-5 kişilik bir ailede,evimizde ikamet ederken,doğal olarak evimizin havası kirlenip oksijeni azaldığında,biz bunu fark edemeyiz.Ancak dışarıdan evimize yeni gelen birisi,hava kirliliğinin olumsuzluğunu hemen fark eder.Aynı şekilde mensubu olduğumuz siyasi teşekkülün,cemaatin,vakfın, grubun eksikliklerini ve yanlışlıklarını da fark edemeyiz,göremeyiz.Bunu görebilmek için,içinde bulunduğumuz toplumsal gruba dışarıdan sade bir vatandaş gibi,objektif olarak,bakıp,değerlendirmeliyiz.
Demek oluyor ki;gerçekleri görebilmenin,tarafsız bakış açısının yollarından biri de,karşı mahalleden bakabilmektir.Kendimizi diğerinin yerine koyarak,empatik bir yaklaşımla değerlendirme yaptığımızda,bizim gibi düşünmeyen,yaşamayan insanların da,en az bizim kadar değerli olduğunu görürüz.