8 Eylül 1921: Polatlı Alagöz köyündeki Başkomutanlık Karargahı. O günkü muharebelerin sonrasında, cephelerden gelen bilgilerle istihbarat raporlarını derleyip “Genel Durum Değerlendirme Raporu”nu yazan Kurmay Başkan Yardımcısı Binbaşı, raporunu Cephe Komutanı İsmet Paşa ve Genelkurmay Başkanı Fevzi Paşa’ya arz ettikten sonra Başkomutan Atatürk’ün odasına gidiyor.
Kırık kaburgaları nedeniyle yatmakta olan Atatürk, binbaşının yüz ifadesinden kötü bir durum olduğunu anlıyor ve yatağından doğrularak soruyor, “hayrola, bir şey mi oldu?”
Binbaşı, “istihbarat raporları, Yunanlıların takviye birlikler getirdiklerini gösteriyor Komutanım. Savaşı kaybettik.”
Atatürk, “oku bakalım raporunu” diyor.
Binbaşıyı dikkatle dinleyen Atatürk, “bir kez daha oku” diyor.
Raporu ikinci kez dinledikten sonra, binbaşıya soruyor, “İsmet ve Fevzi paşalar ne yapıyor?”
-İsmet Paşa odasında istirahate çekildi, Fevzi Paşa da odasında namaz kılıyor.
-Şimdi bak. Git onlara zaferlerini kutla, “savaşı kazandığımızı” bildir ve yanıma gelmelerini söyle!..
Binbaşı şaşkın, kendisi “yenildik” dedi, Atatürk zaferden söz ediyor!..
Bu şaşkınlıkla Atatürk’ün yanından çıkıyor, İsmet Paşa’ya gidiyor; “Paşam zaferinizi kutlarım” diyor… Şaşırma sırası İsmet Paşa’ya geliyor. Biraz önce yenilgi raporunu okuyan binbaşı, şimdi zaferden söz ediyor. Adamın yüz ifadelerinden bir şeyler okumaya çalıştıktan sonra soruyor, “bu ne demek?”
Binbaşı, “Paşa Hazretleri böyle emretti. Sizi odasına bekliyor” diyor.
Fevzi Paşa’ya da davetin iletilmesi ile ikisi de Atatürk’ün yanına geliyorlar.
Atatürk Fevzi Paşa’ya “ne yapıyordunuz Paşa Hazretleri?” diyor.
Fevzi Paşa, “odamda Kuran okuyordum” diyor, “her şeyi kaybettik. Vatanın kurtulması için, Allah’tan seni bize bağışlamasını niyaz ediyordum!”
“Aman Paşam”, diyor Atatürk; “ortada bir yanlış anlama var. Biz savaşı kaybetmedik. Tersine kazandık. Bakın, Binbaşının raporunda her şey açıklanıyor. Papulas yeni birlik getirmiyor, birlik kaydırıyor, yani birliklerini geri çekiyor…
*
İnsanın bunu görebilmesi/ saptayabilmesi için, bütün cephenin, birlik birlik kafasında olması gerek. Her Yunan birliği nerede, her Türk birliği nerede, kafasında, ezberinde olması gerek. Binbaşı raporunu okudukça, Atatürk’ün kafasındaki harita değişiyor, her şey yerli yerine oturuyor ve durumu apaçık görüyor.
*
Atatürk’ün açıklamalarını soluklarını tutarak dinleyen paşalar, derin bir nefes alıp, içten bir şükür çektikten sonra, sevinçle birbirlerini kutluyorlar!
İsmet Paşa, “sonunda kabus bitti” diyor. “Şimdi mevzilerimizi berkitip, yeni savunma planı yapalım.”
Atatürk ise tersine, “Paşam, yarın hücum edeceğiz” deyince, İsmet Paşa yerinden fırlıyor, “neyle saldıracağız Paşam? Subayların içte ikisi şehit, askerin yüzde 46’sı kaçtı. Hangi kuvvetle saldıracağız?”
Atatürk gülüyor, ”Paşam, Paşam” diyor: “savaş burada kazanılır, Papulas burada kaybetti. Yarın darbeyi vuruyoruz!..”
*
9 Eylül günü şafakla birlikte, Karargâh cephe hattında bulunan Zafertepe’ye taşınır. Atatürk, son bir kez Yunan ordularının durumunu inceleyip savaş planına son şeklini verdikten sonra batarya dürbünün başına geçer ve günlerdir savunmada olan Türk ordularına “saldırı” emrini verir. Başkomutan, kırık kaburgasının acısını unutmuş, ayakta, omzunda bir pelerin, dürbünüyle taarruzu izlemektedir. Topçu atışını daha etkili hale getirmek için 15.Tümen Komutanı Albay Şükrü Naili’nin ileri hatlardaki karargâhına gider. 10 Eylül’de devam eden çarpışmalar sonucunda Yunan ordusu büyük zayiat verir ve Duatepe geri alınır. 12 Eylül’de Çal Dağı ve Mangal Dağı kurtarılır ve nihayet, 13 Eylül 1921’de Sakarya ırmağının doğusunda Yunan ordusundan eser kalmamıştır. Yunan ordusu, geçtiği yerleri yakıp yıkarak Sakarya’nın batısına çekilmiş, sonrasında da Afyonkarahisar önlerine kadar kaçmıştır.
*
Benzer durum, bir yıl sonra, 29 Ağustos’u 30 Ağustos’a bağlayan gece, saat 02’de Kurmay Başkanı’nın Afyon’daki Başkomutanlık Karargahına gelip, raporunu arz ettikten sonra da yaşanır.
Kurmay Başkanı’nı dinledikten sonra, geri çekilen düşman birliklerinin Dumlupınar- Çalköy- Aslıhanlar üçgeninde toplanmış olduğunu gören Atatürk, hemen Fevzi ve İsmet paşaları çağırtır. “Dar bir alana sıkışmış olan düşmanı, kıskaca alıp bir darbe ile yok edeceğiz” der. Hemen orada saldırı planı yapılır ve zaman olmadığı için emri ordu komutanlarına kendileri iletmeye karar verirler. Fevzi Paşa’nın güneydeki 1.Ordu’ya, Atatürk’ün kuzeydeki 2. Ordu’ya gitmesi, İsmet Paşa’nın merkezde durması kararlaştırılır. Plan saat gibi işler ve 30 Ağustos’ta kesin zafer kazanılır.
*
2. Ordu Komutanı Yakup Şevki Paşa, tümüne Harp Akademisi’nde hocalık yapmış, en kıdemli paşadır. Paşa çok sağlamcı, Atatürk ise risk almaktan çekinmeyen bir komutandır. “Eğer, düşman senden güçlü ise risk almadan zafer kazanılamaz” görüşündedir. Bu nedenle Yakup Şevki Paşa ile Atatürk çoğu kez karşı karşıya gelirler.
Büyük Taarruz planına da Yakup Şevki Paşa karşı çıkar ve Atatürk’e, “eğer böyle bir planı Akademi’de yapmış olsaydın, seni kurmay yapmazdım” der. İsmet Paşa dahil, diğer komutanların da planı çok riskli bulmaları üzerine, Atatürk rest çeker: “o zaman ben Başkomutanlık görevini bırakıyorum” der. İsmet Paşa, “biz kurmaylar olarak görüşlerimizi sunduk. Başkomutan sizsiniz. Yetki ve sorumluluk sizde. Emredersiniz biz savaşırız” der ve tartışmayı bitirir.
*
30 Ağustos akşamı muharebe alanlarını şaşkın şaşkın seyreden Yakup Şevki Paşa’yı gören Fevzi Paşa, yanına gider. “Paşam” der, Yakup Şevki Paşa, “ben kötü bir asker değilim. Bu işin hocalığını yaptım. Balkan ve Birinci Dünya savaşlarında, her seviyede komutanlık yaptım. Ama şimdi ne söylemişsem tersi gerçekleşiyor. Anlamıyorum, nasıl oluyor bunlar Paşam” der. Fevzi Paşa, hocasının elini tutar ve “olanlar mucize Paşam, Mustafa Kemal mucizesi! Yalnız sen değil, nasıl olduğunu biz de anlamıyoruz” der.
*
“Bütünü görebilmek, yerinde ve tam zamanında karar vermek!” Mustafa Kemal mucizesinin gizemi işte bu!..