Seksenli yıllarda, sol siyasetin işçi sınıfı referanslı yürüyemeyeceği anlaşılmıştı. Çünkü Marksizm'in sınıf mücadelesinin aktörü olarak tanımladığı 1800'lerin işçi sınıfı sahneden çekiliyordu. Sanayi devrimi sonrası çalışan kategorileriyle zamanın çalışan kategorileri farklılaşıyordu. Örneğin hizmet sınıfı ağırlık kazanmaya başlıyordu. Bu durum Sosyalist Sol tarafından tespit edildi ve çözüm yolları aranmaya başlandı...O yıllarda bu tartışmaların bir şekilde içerisindeydim...
Bu bağlamda en ciddi tartışmaların Feministlerle kurulacak ilişkiler konusunda yaşandığını hatırlıyorum. Eski tüfek solcular Feministlere pek de sıcak bakmıyorlardı. Alttan alta dalga geçiliyordu. Küçük burjuva bir şımarıklık olarak görülüyordu Feminizm... Fakat güçlenen bir hareketti ve sol halkaya eklenmesi harekete katkı sağlardı. Sol'un sınıf siyasetine veda edip kimlik siyasetine yönelmesinin başlangıç aşamalarını ben o tartışmalar olarak görüyorum kendi yaşadıklarımdan yola çıkıp... Etnik mesele tartışmaları da o dönemde bu çerçevede hız kazandı. Öncesinde Sosyalist Sol Kürtçü hareketleri pek ciddiye almazdı. Genel yaklaşım şuydu; Aykırı sesler çıkarmanın gereği yok, devrim yapıldığında zaten bütün kimlikler amacına ulaşmış olacak. Devrime kadar o türden farklılıkları yüzeye çıkarmanın gereği yok, hatta mücadeleye zarar verir diye düşünülürdü.
Fakat, Sol'un yaslandığı İşçi sınıfının gerçekten “Hayalete” dönüşüp sahneden çekilmesinden sonra, kimlik siyasetleri sahnenin hakimi oluverdiler...
Sosyalist Sol'un kimlik siyasetine teslim olma sürecinin hikayesi budur... Fakat bundan daha önemlisi, Sosyal Demokrat Sol'un da Sosyalist Sol'a teslim olma durumudur. Zincirleme takip ettiğimizde topyekün bir kimlik siyasetine teslim olunduğunu anlıyoruz... Bu noktaya birden bire gelinmedi. Mecburiyetten gelindi...
Oy potansiyeli yüzde bir bile olsa her bir kimliğe kapıları sonuna kadar açmanın ana yapı oylarını yükselttiği doğru ama şemsiyeniz altında toplanan parçalara hakim olamamak gibi bir sıkıntıyı içeriyor. Çünkü her bir kimlik temsilinin diğerinden daha fazla önemsediği öncelikleri var. Biri etnisiteyi önemsiyor, biri mezhebi önemsiyor, biri kadın hareketini önemsiyor, biri laikliği önemsiyor vs... Birbirleriyle ilgisiz ama birbirlerine mahkum bir çok kimlik hareketi aynı şemsiye altında toplanmış oluyor...
Sınıf önceliklerini baz alan sol gidip de kimliklere yaslanan sol oluştuğunda öne çıkanlar da disiplinli işçiler değil, lümpenler oluyor... Ana gövde, şemsiyesi altında topladığı kimlik savaşçılarını küstürmemek için de mecburen onların birincil gündemlerini sahiplenmek zorunda kalıyor...
Parça parça yapılar eklektik bir kalabalık oluşturuyorlar ama bir araya gelince bir bütün oluşturamıyorlar...