Teknolojik ve bilimsel gelişmeler baş döndürücü bir hızla ilerlerken,insana dair değerler ise,aynı hızla geriliyor,zafiyete uğruyor.Küresel,yerel,bireysel bağlamda sömürü,zulüm,haksızlık,hukuksuzluk,çifte standart,farklılıklara tahammülsüzlük,kin,nefret ve şiddet almış başını gidiyor…
Bütün bunları insanlar,insanlara yapıyor…Hak, haklı olanın değil,güçlü olanın...Bu konuda istisna yok.İnsani,manevi değerlere karşı duyarlı olduğunu şekil ve söylemleriyle ifade eden bireyler ve toplumların bile,pratik yaşamında durum aynı.
Günümüz gündelik yaşamında,insanlarımız arasında iletişim,dayanışma ve güven sorunları gittikçe artan bir şekilde yaygınlaşmaktadır.Aynı apartmanda oturan insanlar birbirlerini tanımıyor,selamlaşmıyor.Cenazelerinden bile haberleri yok,varsa bile görmezden,duymazdan geliyorlar.Kapı bir komşusunun ismini,kim olduğunu dahi bilmiyor,tanımıyor,onu ilgilendirmiyor.
Sıkıntılarımızı,dertlerimizi,sorunlarımızı paylaşabileceğimiz insanların sayısı giderek azalıyor.Herhangi bir ihtiyacımızı gidermek için,yakınlarımıza bile müracaat etmekten çekiniyoruz.Müracaat etsek bile olumlu cevap alabiliyor muyuz?
Kısaca,maalesef bireyler kendilerinden uzaklaşmakta,kendileriyle bile uyumsuz,tutarsız davranışlar sergilemekte.Diğer insanlarla,insani ilişkiler ortamını,zeminini kaybetmekte…Kişiyi toplumdan soyutlayan bireysellik artarken,insanlar kalabalıklar içinde,sanki yalnızlığı yaşıyor…
Oysa,dünyadaki tüm sistemlerin,yönetim şekillerinin ve çalışmaların merkezinde insanoğlu vardır.Bütün amaç,insan için daha iyi,daha yaşanabilir bir dünya inşa etmek,onun huzur,güven ve refahına katkıda bulunmak…
Peki insan nedir? Kimdir?
Nerden gelir? Nereye gider?
Meşhur’’Sakarya Türküsü’’adlı şiirinde Necip Fazıl Kısakürek;
‘’İnsan,üç beş damla kan, Irmak,üç beş damla su;
Bir hayata çattık ki,hayata kurmuş pusu.’’derken,
15.yüzyıl halk Ozanlarımızdan Kaygusuz Abdal ise;
‘’Bu Adem dedikleri,
El,ayakla,baş değil,
İnsan manaya derler,
Suret ile kaş değil.’’diyerek,insanı anlatmaya çalışmışlardır.
İnsanın bir maddi/fiziksel yönü olduğu gibi,ondan daha güçlü ve etkili olan bir de manevi/ruhsal boyutu vardır.Dolayısıyla,insanın yeme,içme,uyuma gibi maddi ihtiyaçları yanında,sevgi,saygı,inanmak gibi manevi ihtiyaçları da vardır.
Yeryüzünü imar ve ıslah göreviyle,akıl,irade ve vicdan gibi yeteneklerle donatılmış olan insan,diğer canlılar içinde değerli bir varlıktır.Konuşan,düşünen,soru sorabilen tek varlık insandır.Bu nedenle,hangi ırktan,milletten.dini topluluktan,siyasi düşünceden,cinsiyetten olursa olsun,insanlık ailesinin tüm bireyleri,insan olmanın temel gereklilikleri bakımından birbirine eşittir.
Çünkü,tüm ilahi dinlere göre, insanlar,Hz.Adem ile Hz.Havva’dan doğmuş ve üremişlerdir.Tüm insanlar gülerler,ağlarlar,sevinirler,üzülürler.Hepsi bir kadından doğmuş,hepsinin elleri gözleri, aklı var.Hepsi doğar,yaşar zamanı gelince ölür.Dünyaya direk kalan görülmemiştir.
Her insanın uygun şartlarda eşit,adil,özgür yaşama hakkı vardır.Toplumları,insanları farklılaştıran yaşam tarzları olan kültürleridir.Her kültür de kendi bağlamında değerlidir.
Fiziksel,ruhsal ve zihinsel bakımdan’’eşref-i mahlukat’’olarak,en güzel biçimde,yaratılmış olan insan,bunun gereğini,sorumluluğunu yerine getiremediği,insanca bir hayat yaşayamadığı takdirde,değerini yitirmeyi, aşağıların aşağısına inmeyi de hak eder.
Yüce Rabbimiz Kutsal kitabımız Kur’an’da;
‘’Şüphesiz biz insanı en güzel biçimde yaratmışızdır.Sonra onu aşağıların aşağısına indirdik.Ancak iman edip dünya ve ahiret için yararlı işler yapanlar başka;Onlar için kesintisiz bir ödül vardır.’’(Tin:4-5-6)
Çünkü insanlar hayvanlardan farklı olarak,güdülerinin emrine vereceği akıl,mantık,bilgi ve beceriye sahiptir.O bu sayede büyük medeniyetler inşa edebileceği gibi, hiçbir hayvanın beceremeyeceği kadar,alçalabilir,etrafına zarar verici olabilir,vahşileşebilir,ilkelleşebilir.
Oysa insan,ömrü boyunca sahip olduğu değerlerin bilinciyle hareket edip,yapıp yapmadıklarıyla,var oluş değerini koruyup,çalışarak, insanlığın yararına olacak şekilde kendisini geliştirebilir.
‘’İnsan, ancak çabasının(çalışmasının)karşılığını elde eder.’’(Necm:39) Dürüstlükle çalışmasının,gayretinin,alın teriyle kazanmasının mükafatını görür,karşılığını alır.Toplumsal hayatın huzur,güven,düzen ve intizam içerisinde devamı,bireylerin bu duyarlılık,farkındalık ve sorumlulukla görevlerini yerine getirmesine bağlıdır.
Milleti,bir değerler sistemine bağlı bireyler topluluğu oluşturur.Sıradan bir topluluğu millet yapan şey değerleridir.Buna milli bilinç de diyebiliriz.Milletleri,toplumları bu değerler ayakta tutar.
T.Hobbes’in;’’İnsan,insanın kurdudur.’’ anlayışından uzaklaşıp,insan,insanın mutluluğudur,huzurudur,güvenidir anlayışına yönelmemiz gerekir.Şidddete dayalı bir toplumsal iletişim ortamından,korku ve güvensizlik kültüründen,insanı insan yapan değerlere sarılmalı,toplumsal hayatımızda yaşamalıyız.Arılar ve karıncalar gibi işbirliği ve dayanışma içinde olmalıyız.
Hindistan devletinin kurucu lideri,prensip insanı Mahatma Gandi,toplumları,insanlığı yıkıma uğratacak yedi günahtan bahseder;
-Çalışmadan,zahmetsiz servet(zenginlik)
-Vicdansız haz
- Karaktersiz,niteliksiz bilgi
-Ahlaksız ticaret
-İnsaniyetsiz bilim
-Özverisiz inanç
-İlkesiz siyaset
Adalet,merhamet,barış,sevgi,özgürlük,iyilik,emeğe saygı gibi,insan vicdanının en derin özlemleri olan değerlerin yaygınlaştığı,cehalet, zulüm,yalan,sömürü ve kula kulluğun azaldığı bir dünya dileğiyle…
‘’Mevla görelim neyler
Neylerse güzel eyler…’’
BEHÇET UYANIK