Evet, Türkiye’de gündem çok, ama çok hızlı değişiyor ve emin olun bu durumdan hiç de şikâyetçi değilim, bilakis memnunum da…
Hızlı gündem değişikliği, sorunlarımızı çözmemiz konusunda dezavantajlı gibi dursa da bence hepimize bir dinamizm katıyor ve birçok ülkenin yüzlerce yılda idrak ettiği bazı konuları, onlarca yılda çözdüğü bazı sorunları birkaç yıl içinde hallediveriyoruz…
Bir önceki hafta gazeteci Fatih Altaylı, “Diyanet vergisi getirilsin, camilere gitmeyenler bu vergiden muaf olsun” dedi ve birkaç saat bu konuyu tartıştık ya, o konuya gelmek istiyorum…
Tabii şimdi her şey değişti, bu konuyu unuttuk bile. Ve fakat emin olun bir süre geçtikten sonra başka biri (gündem boşluğundan faydalanıp) yine gündeme getirecektir bu konuyu…
Ben, öteden beri, bizim gibi “iki mahalleye” dönüşmüş ülkelerde, mahallelere mensup kişilerin ‘aslında’ sahip çıkması gereken konu ve durumlara, karşı çıkmasıyla çok eğleniyor, ancak ülkem için üzülüyorum tabii ki…
Şimdi, ülkemizde din ile hiçbir işi olmayan bazı ‘solcu’lar, deistler (Tanrı var, din yok) ve ateistlerin (Tanrı tanımazlar) öteden beri Diyanet İşleri Başkanlığı ile uğraşmalarını, “kapatılsın” diye bağırmalarını anlayamam hiç…
Diyanet İşleri Başkanlığı’nın açıklamaları tabii ki, “Ben Müslüman’ım” diyenleri bağlar ve bu kurumun açıkladığı Kur’an hükümlerini kabul etmelerini ve eleştirmemelerini beklemiyorum bu kişilerin…
Beri yandan, Diyanet’in kapatılmasını istemelerini de bir türlü mantığıma oturtamıyorum…
Diyanet’in kapatılmasını, tarikatlar, cemaatler gibi ‘aslında’ kendi faaliyetleri kısıtlanan, sınırlananlar istemeli bence…
Bakın, İngiltere, Almanya gibi ülkemizde de ‘devletin ibadethane yapması’ gibi bir durum yoktur. Batı medeniyetlerindeki ülkelerde kiliselerin arazileri vardır, hatta ticaret bile yaparlar.
Tarihte zaman zaman kiliselerin, kraldan bile zengin olduğu durumlar vardır ki, birçok tartışmanın buradan çıktığını bilmek gerekir…
Ülkemizde de ‘devlet’ istisnalar dışında, camii yapmaz…
Haa, bizim ülkemizde zaman zaman kilise ve havralara, devletin ‘örtülü ödeneklerden’ yardım yaptığı bilinir, ancak bu durum ‘siyaseten’ değerlendirilmelidir…
Hatırlayın lütfen, Eskişehir Osmangazi Üniversitesi, Külliyesi’nin içine cami yapmak istemiş ve bir afiş asmıştı, “Bağışlarınızı bekliyoruz” diye. O sıralarda, “Kardeşim üniversitenin bir dolu parası var, neden bağış istiyor ki” diye tepki gösteren olmuş, ancak üniversite yetkilileri bu durumu, “Kamu kaynaklarıyla cami yapamayız, yasal sorun oluşur” diye açıklamıştı…
Diyeceğim şu ki…
Diyanet İşleri Başkanlığı, bir cumhuriyet kuruluşudur ve aslında tarikat, cemaat gibi oluşumların, kendi ibadethanelerini kurup, din adına, kendi başlarına hareket etmemeleri için kurulmuştur…
Diyanet İşleri Başkanlığı’nı kapatıp, “her cemaat kendi camisinin imam ve müezzininin geçiminden sorumludur” denilirse, ne olur, neler yaşarız bir düşünün isterim…
Belki bir süre mahalle camilerinden bazılarında sıkıntı yaşanır. Sonra bu sıkıntı kullanılarak, kendisini “imam” olarak niteleyen kişilerin, “hiç para istemiyorum” diyerek kendi kafasına göre ahkâm kestiği alanlara döner camiler ve işte o zaman, “Dinimize göre lutilik lanetlidir, buradan çıktıktan sonra gördüğünüz ilk eşcinseli kesin” diyen binlerce “sözde imamlar” ortaya çıkacaktır…
Diyanet İşleri Başkanlığı, aslında bir anlamda, “Ben Müslüman değilim” diyenlerin teminatıdır ve bu kurumun söylediklerine olmasa da varlığına sahip çıkılması, din ile işi olmayan ‘solcu’, deist ya da ateistlerin işidir aslında…
Türkiye’de 85 bin camii var yaklaşık…
Bunların, çok büyük kısmını vatandaş yapmış zaten…
Bu camilerdeki imamları, devlet memuru olma kısmından uzaklaştırırsak, 85 bin ayrı ses ortaya çıkacak ve bunların kontrolü imkânsızlaşacaktır…
Siz, “camiye gitmiyorum ki” diyenler, belki vergilerinizden imam ve müezzinlere maaş vermemiş olacaksınız, ancak emin olun o vergileriniz ile on kat daha fazla polis istihdam etmek zorunda kalacağız, tabii ki hayatta kalabilmeniz için…
Hemen celallenmeyin, “Bu durum insanlığa aykırı canım, bu kadar vahşilik olmaz ki, insan hakları, hoşgörü, birlikte yaşamak” diye konuşmaya başlayıp beni “tehdit eder” pozisyonunda görmeye kalkışmayın…
Bu kavramlar gerçek hayatta vücut bulsun diye var Diyanet İşleri Başkanlığı…
Bir düşünün isterim…
Hani, sanki “düşünme” eyleminin İslamiyet’te olmadığını sanıyor ve sanki sadece kendiniz gibi olanların yapabildiği bir etkinlik olarak algılıyorsunuz ya…
O işi söylüyorum…
Bir düşünün isterseniz…