ABD'deki son polis cinayetinden sonra Cumhurbaşkanımız Erdoğan’ın açıklamaları tarihi bir kırılma noktasına da işaret ediyor...
“1-ABD'nin Minneapolis kentinde George Floyd'un işkence sonucu ölümüne sebep olan ırkçı, faşizan yaklaşım, hepimizi derinden üzdüğü gibi aslında tüm dünyada karşısında durduğumuz haksız ve adaletsiz düzenin de en acı tezahürlerinden biri olmuştur.
2-Bizlere yaratılanı yaratandan ötürü sevmeyi öğreten İslam medeniyetinin bir ferdi olarak, bu insanlık dışı zihniyeti lanetliyorum. Türkiye, dünyanın neresinde, hangi bahaneyle ve hangi şekilde olursa olsun, insanlığa yöneltilen saldırıların hep karşısındadır.
3-Peygamber Efendimizin buyurduğu "beyazın siyaha, siyahın da beyaza hiçbir üstünlüğü yoktur" düsturuyla ırk, renk, din, dil ve cinsiyet ayrımı gözetmeksizin, tüm insanlığın hakkını ve hukukunu korumak için verdiğimiz mücadeleyi sonuna kadar sürdüreceğiz.
4- Bu insanlık dışı olayın müsebbiplerinin hakettikleri şekilde cezalandırılacağına inanıyorum. Konun takipçisi olmayı sürdüreceğiz. George Floyd'u saygıyla anıyor, ailesine ve sevenlerine başsağlığı diliyorum.”
Bu açıklamanın her satırında Yeni Büyük Türkiye’nin açılımı ve açıklaması var...
“Tüm dünyada karşısında durduğumuz haksız ve adaletsiz düzenin de en acı tezahürü” tanımlaması dünyada mevcut siyasi ve idari düzenin baş aktörü ABD’ye karşı açık bir durum tespiti ve ağır bir eleştiridir.
Böyle sert bir değerlendirme mevcut dünyanın beşinin diğer dördünün hiçbirinden gelmedi ve gelebilmesi de pek mümkün görünmüyor.
Türkiye bu açıklama ile mevcut beşin tamamına meydan okuyor...
“Türkiye, dünyanın neresinde, hangi bahaneyle ve hangi şekilde olursa olsun, insanlığa yöneltilen saldırıların hep karşısındadır.” Cümlesi ise mevcut düzene itiraz eden Türkiye’nin ,dünyada ezilenlerin, sömürülenlerin, mazlumların ; kısaca insanlığın batı dahil nerdeyse yüzde sekseninin liderliğine , hamiliğine ve temsilciliğine soyunduğunun alenen ikrarı ve ilanıdır.
“Peygamber Efendimizin buyurduğu "beyazın siyaha, siyahın da beyaza hiçbir üstünlüğü yoktur" düsturuyla ırk, renk, din, dil ve cinsiyet ayrımı gözetmeksizin, tüm insanlığın hakkını ve hukukunu korumak için verdiğimiz mücadeleyi sonuna kadar sürdüreceğiz” diyerek hem düzene sunduğu alternatifi deklare ediyor hem de tarihi misyonuna geri döndüğünün altını çiziyor.
Türkiye'ye, bölgeye, komşularına,ortadoğuya değil tüm insanlığa alternatif olarak kendini ve fikriyatını işaret ediyor. Evrensel bir siyasi mesaj yayınlıyor.
Aynı evrensel mesaj 567 yıl önce de o kadar güçlü idi ki Doğu Roma İmparatorluğunu” İstanbul’da kardinal külahı görmektense Osmanlı sarığı görmeyi tercih ederiz.” dedirterek önce fikren fethetmişti...
Ve en vurucu mesaj en sonda...
“Bu insanlık dışı olayın müsebbiplerinin hakettikleri şekilde cezalandırılacağına inanıyorum. Konun takipçisi olmayı sürdüreceğiz."
Mevcut düzenin sahiplerine eleştiri yapmakla kalmıyor, çizdiğin çizginin içerisinde kalması yönünde uyarıyorsun ve takipçisi olacağını söylüyorsun...
Ve...
29 Mayıs’ta, Doğu Roma İmparatorluğunun fethinin yıl dönümünde, fethin sembolü Ayasofya Camii’nde fetih suresi okutarak bu güçlü mesaja altın bir çerçeve ekliyorsun...
Son yüzyıldır geri çekilmiş görüntüsünde, ama aslında kritik konularda kendini ezdirmeyen bir Türkiye vardı...
Bu geri çekilmişlik şimdi anlıyoruz ki bir okun atılmak için önce geriye çekilmesi gibi bir süreçmiş...
Bu açıklama, deklare edilen bu süreç ,Cumhurbaşkanımız Erdoğan’ın değil binlerce yıllık tarih yapıcı Türk Devleti’nin bir misyon tanımlaması ve YENİDEN BÜYÜK TÜRKİYE'nin fiili ilanıdır....