İletişim ve iletişim yönetiminin önemi bu gibi durumlarda iyice ortaya çıkıyor...
Herhangi bir konuda uzman olmanız, profesör olmanız her konuda uzman ve bilge olduğunuz anlamına gelmiyor.
Her cümlenizde bir hikmet yumurtlamak zorunda değilsiniz.
Hele ilgiye, şöhrete alışık değilsen, kitle senin başını ilgi ile öyle bir döndürür ki bir adım sonran mehdiliğini ilan etmek haline gelir.
Bu arada seni bu konuda yani iletişim ve yönetimi konusunda sulu dereye götürüp bir damla su içirmeden geri getirecek o kadar çok uzman vardır ki, sen ne yaptığının farkına varana kadar seni çoktan buruşturup atmış olurlar.
Evet...
Meslektaşlarım için ediyorum bu sözleri...
Birisi diyor ki “Önümüzdeki hafta kritik, başaramazsak ipin ucu kaçar.”
Birisi diyor ki "Gençlere zarar vermiyor diye bir şey yok, profesyonel sporcunun spor hayatını bitirebilir.”
Birisi çıkmış "Sonuçlar il il açıklanmalı"...
Herkes bu ilgi sarhoşluğu içersinde saçmalamayı bilimsellik zannediyor.
Bakın...
Biz doktorların, hocaların...
Konsey (tıbbi tartışma), konsültasyon toplantılarında yüksek sesle rahatça düşünüp beyin fırtınası yapmamız doğru ve bilimseldir.
Konu hakkında farklı tıp disiplinleri, farklı deneyimlere sahip hekimler kendi aralarında destekli, desteksiz bir sürü fikri özgürce, serbestçe yüksek sesle dile getirebilirler.
Ancak bu düşündüklerini, görüşlerini yüksek sesle dile getirmek bu ortamın dışında ise bu zavallılık, saçmalamak, zırvalamaktan öte bir şey değildir.
Bunun farkında olmayanı ise iletişimin üstadları paçavraya çeviriverirler.
Sadece bununla kalsa iyi...
Toplumda oluşturacağınız gereksiz panik veya tam tersi gereksiz rehavet duygularının karşılığı çok ağır sonuçlar olur ve bu yükü vicdanlar kaldıramaz...
Tıp bir matematik değildir.Oturduğunuz yerden bir takım formülasyonlar ile kesin sonuçlara ulaşamazsınız.
Mikroskobiden makroskobiye, hastadan ilaca, iklimden bölgeye, genetikten beslenmeye sahada o kadar çok değişken vardır ki...
Ağırlıklı olarak retrospektif yani geriye yönelik bir takım verilerden bir takım bilgileri süzüp, ileriye yönelik bir takım çıkarımlar ve hipotezler yapılır ağırlıklı olarak...
Laboratuvar şartlarında elde ettiğiniz sonuçlar sahada bambaşka çıkabilir.
Bir şey söylemeden önce, kanaatinizi toplumun geneline açıklamadan önce kırk kere düşünmek gerekir.
Korona ile ilgili elimizde çok fazla veri yok... En net bilgilerimiz bulaş yolları ile ilgili... Öncelik salgının hızını yavaşlatmak... Zaman kazanmak ve eldeki sağlık gücünü yani, yatak sayısı, ventilatör sayısı, ilaç , malzeme, personeli optimum verimde kullanmayı organize etmek...
Bunlar birinci önceliğimiz...
Diğerlerinin tamamı bilimsellik filan değil ancak falcılık ve kehanet...
Mesela İtalya...
En kötü ülke... Salgının merkezi...
2700 hastanın korona sebebli ölüm verilerini açıkladılar...
Yaş ortalaması 79 buçuk...
Kısmi veriler bunlar...
Bunlardan nihai bir yorum yapılabilir mi?
Hergün aynı zamanda beş altıyüz yeni ölüm bildiriyorlar...
Bakalım...
İtalya’nın nüfusu kabaca 60 milyon.
Yıllık ölüm hızı binde 9,8...
Yani yılda yaklaşık 600 bin, günde ortalama 1600 beklenenen ölüm var...
Soru: Açıklanan korona ölüm sayıları bu 1600'e dahil mi?
Ya da bugünlerde günlük ölüm 1600 değil de 3 bin 600 ise...
Ama 2020 sonunda İtalya’da toplam ölüm 600 bini geçmemiş olursa bunu nasıl yorumlamak gerekir?
Beklenen ölümlerde belki de değişen tek şey ölüm sebebi olacak?..
Kalp yetmezliği, kanser, beyin kanaması vs... yerine orada korona yazacak belki?...
İyileştikten sonra bıraktığı hasarları görmemiz gerekmiyor mu?..
Özetle...
Mikrofonun, kameranın, ilginin sarhoş ettiği insanlardan ziyade Sağlık, İçişleri, Ticaret Bakanlıkları başta olmak üzere Devletin kurumlarına güvenin ve onların verdiği bilgilerin dışına çıkmayın...
Siz sarhoşlar da, bir an evvel kendinize gelip sorumluluklarınızın farkına varın...