Bizler insanlık tarihiyle aynı geçmişi paylaşan hekimlik sanatına gönül verenleriz;
Canlıların yararına her türlü ayrıcalık ve özgünlükle, her canlıyı eşsizliğiyle sağaltan bir yaşatma çabasını ortaya koyanlarız;
Ve yaşatma sanatımız barış ve huzurla birlikte anılmıştır…
Bundandır her canlı için/doğa için, ayrım yapmadan tüm insanlar için, sadece tedavi eden değil koruyan sağlık için mücadelemiz.
Biliriz ki; toplum sağlıklıysa biz sağlıklıyız, biz sağlıklıysak toplum sağlıklı… Yine biz biliriz ki; bilim ve tıbbın kaygısı toplumsa, canlıların sağlığıysa, onu savunmak cesaret de gerektirir. Hekimlik Andı aldığımız bu sorumluluğun topluma verilmiş bir garantisidir. Yani bizi susturacaklarını, korkutacaklarını zannedenler bilsin; “bir yemin ettik ki dönmeyiz.” İmhotep’lerden, Hipokrat’lardan, İbn-i Sina’lardan, Paracelsus’lardan, Virchow’lardan, Crumpler’lardan, Lavinia Dock’lardan, Nusret Fişek’lerden bize emanettir; topluma verdiğimiz bu söz, bu cesaret, bu sağlık ve emek mücadelesi.
TTB de insanlık tarihi kadar köklü böylesi mücadelenin yakın tarihteki somutlaşmış örneklerinden biridir yalnızca. Herhangi bir iktidara yaslanmayı her zaman reddetmiş; eleştirel/bilimsel/etik aklı en büyük dayanağı olmuştur. Mücadelesi uzun solukludur ve onunla baş etmeye çalışanların soluğu yetmemiştir. TTB’nin özelleştirmelerle, şehir hastaneleri adı altında kamu hastanelerinin sermayedarlara satılmasıyla, niteliksiz/tabela üniversitesi eğitimleriyle, basamaklı sağlık sistemini yok eden teknoloji tekellerine teslim edilmeye çalışılan sağlık sistemiyle, emeğimizin sömürülmesiyle, doğanın yok edilmesiyle, en yoğununu yaşadığımız, hayatın her alanına sindirilmeye çalışılan şiddetle mücadelesi bu uzun soluklu mücadelelerden bazılarıdır.
Söylemimiz/talebimiz bellidir: Toplumun sağlıklı olabilmesi, ancak sağlığa bütünlüklü yaklaşımla mümkündür. Bunun için bireylerin ve toplumun, ekonomik-siyasal-ekolojik-sosyal-fiziksel-biyolojik iyilik halinin tam olması gerekir. Tüm sağlık çalışanlarının insanca yaşayabileceği, emeklerinin karşılığını alacağı geliri ve çalışma koşulları sağlanmalıdır. Sağlık sisteminde sağlık ile ilgili gerekli her türlü işlem, tüm nüfus için parasız olmalıdır. Sağlık sisteminin temelini birinci basamak sağlık hizmetleri oluşturmalı, basamaklı bir sağlık sistemi modeline geçilmelidir. Mezuniyet öncesi ve sonrası tıp eğitimi yeniden nitelikli hale getirilmelidir. Bilim ve teknoloji kâr amacıyla değil; mevcut ve gelecekteki toplumsal ihtiyaca göre kullanılıp geliştirilmelidir. Hekimliğin yüzyıllardan beri gelen mesleki bağımsızlık, mesleki özerklik ve meslek hakkının gaspına karşı durulmalıdır.
Demokrasilerde önemli olan toplumun sorumluluk verdiklerini en güçlü katılım yöntemleriyle seçebilmesi ve denetleyebilmesidir. Ancak ne yazık ki son dönem birçok örnekte mevcut iktidar anlayışının en büyük sorununun seçilmişlerle ve denetlenmekle olduğunu görüyoruz. Demokratik ülkelerde en geniş yetkilerle donatılan, mesleki bağımsızlıkları güvence altına alınan meslek örgütleri ne yazık ki totaliter rejimlerde yetkileri kısıtlanan, mesleki ve mali özerklikleri daraltılan, halkın ve meslektaşlarının yararına tutum aldıklarında iktidarlar tarafından hedef haline getirilen bir anlayışla karşılaşmaktadırlar. TTB’nin en büyük dayanağı toplumdur, hekimlerdir. TTB bu güç ve sorumlulukla üzerinde oluşturulmaya çalışılan algılarla; linç kampanyalarıyla; baskılarla dün olduğu gibi yarın da mücadele edecek birikim ve inanca sahiptir.
TTB Merkez Konseyi ve tabip odaları olarak hekimlere ve topluma; sağlıklı, emeğimizin sömürülmediği, demokrasi ve barışın bâki olduğu güzel bir gelecek için mücadele edeceğimize bir kez daha söz veriyoruz.
Biliyoruz ki “Dayanışma tüm ezilenlerin inceliğidir” ve inanıyoruz ki bu baskı dolu ve karanlık günleri, dayanışma ve önlüğümüzün beyazıyla aşacağız. Topluma ve hekimlere sözümüzdür: Aynı umutlu ve eylemci iyimserlikle mücadeleye devam…"