Bir fotoğraftan bahsedeceğiz bugün, Eskişehir’in geleceğine çekilmiş bir fotoğraftan…

Tabii bu fotoğrafa gelmeden önce geçmişten başka başka kareleri de gözümüzde canlandırmalıyız…

Rahmetli Önder Baloğlu sık sık yazardı, “1990’lı yıllarda otobüsler otogarda mola verince, muavinler, ‘Kerbala’ya geldik, 10 dakika mola’ dermiş” diye…

1980 ve 1990’lı yıllar Eskişehir için yatırımın “y”sinden bile bahsedemeyeceğimiz yıllardı…

Hiç unutmam, rahmetli Aydın Arat döneminde, Kalabak Su’yun damacana ile satılma kararı Meclis’ten geçince çok sevinmiş; Eskişehir’e tramvay getirilme kararı ile de mutlu olmuş, “Gerçekleşebilir mi gerçekten” diye kendi kendime sormuştum…

Yılmaz Büyükerşen’in ilk döneminde, yıllarca sıkıntısını çektiğimiz Hal’in, Haller Gençlik Merkezi’ne dönüşmesi, Kalabak için yeni isale hattı yapılması, tramvayın rayların üstünde belirlemesi bizleri uçurmuştu…

Bugün şöyle bir geriye bakıyorum da 2000’li yıllara başladığımız dönemlerde, bu haberlerin bizi o kadar mutlu etmesinden bile Eskişehir’in 80’lerden başlayarak 20 yıla yakın dönemde ne kadar ihmal edildiği gayet net anlayabiliyoruz…

Sonra rahmetli Kemal Unakıtan geldi şehre…

Onu bu şehre getiren Murat Canözer’i de ‘teşekkürle’ anmalıyım tabii ki…

Çevre yolunun 6 şeride çıkarılmasının ne anlama geldiğini bugünlerde çok daha iyi anlıyoruz. Bozüyük-Mekece yolunun ‘duble’ olmasının şehrimize katkısı gün gibi ortada…

Havaalanı var tabii ki, şimdi sayesinde haftanın üç-dört günü Belçika’ya uçak kalkıyor…

Bunlar o dönemde kazandıklarımızın bazıları sadece…

Unakıtan deyince, Eskişehirspor’un Süper Lig’e çıkmasını unutamayız, tabii ki Kadir Çalışıcı’nın “her şeyi başlatan” emeklerini kenara atmadan…

Hızlı treni kullanmaya başlayan ilk iki şehirden biri olmamız ne kadar önemliymiş, şimdi daha iyi anlıyoruz değil mi?

Bence Porsuk Projesi’ne hepsinden ayrı bir bölüm açmalıyız. Her ne kadar projenin başlangıcındaki, ‘şehrin ortasından geçen su ile ulaşımı sağlamak’ kısmı hayata geçirilmese de Amsterdam’ın aynısı olan çevre düzenlemesi ve artık taşkın yapmayan, temiz haliyle Porsuk, Eskişehir’deki zihniyet değişikliğinin önemli yapı taşlarından olmuştur…

***

1996’da sinyalleri başlayan büyüklü küçüklü binlerce değişiklik yaşadık, Eskişehir olarak…

Ve bu bir süreçse, üç büyük değişimden bahsederek özetlemeliyiz bence…

Birincisi, Kemal Unakıtan’ın, “Ben geldikten sonra Eskişehirlilerin yürüyüşü değişti” sözüdür…

İkincisi, İzmir’de kendisine sorulan, “Eskişehir’e yaptığınız en büyük hizmet nedir” sorusuna, Yılmaz Büyükerşen’in, “Ben, Eskişehirlilerin halet-i ruhiyesini değiştirdim” sözüdür…

Üçüncüsü ise 2013 yılında Nabi Avcı’nın şehrimizi, “Türk Dünyası Kültür Başkenti” yapmasıdır…

Bu üç ismin, birbirinden bağımsız olarak hayata geçirdikleri proje ve hizmetlerden sonra, Eskişehirlilerin kendisine olan güveni yerine geldi, yaşadıkları şehri gerçekten sevmeye başladı, evet yürüyüşü ile halet-i ruhiyesi değişti ve fakat kendini fark ederek ‘kendi olmayı’ tercih eder oldu…

Biraz karışık mı oldu?

Açayım…

***

Kemal Unakıtan’a kadar Eskişehir, iktidardan ne isteyeceğini bilmeyen, bir şeyler istemeye utanır haldeydi adeta. “Nasılsa olmaz” diye diye kendisini, ‘yağıyla kavrulmak’ zorunda hissediyordu…

Bunu değiştirdi Kemal Unakıtan…

Kimisi kızabilir, “Neden kendimiz olamıyoruz” diye, hak da veririm, ancak Yılmaz Büyükerşen’in, Porsuk Projesi ekseninde 10 yılda yaptıklarıyla, Eskişehirlilerin kendisini ‘Avrupalı’ hissetmeye başladıklarını da tespit olarak orta yere koymalıyız…

Eskişehirliler, Büyükerşen sayesinde, şehirlerini, sadece kendilerinin değil, diğer şehirlerde yaşayan milyonlarca insanın da sevmesi ve beğenmesinin ruh-i dönüşümünü yaşadı…

Basitleştirerek söyleyeyim, yaşadığınız evi sadece sizin değil de ‘herkesin’ beğendiğini düşünsenize, bunun ruh dünyanıza katkısı hiç de az şey değildir, insanı başka biri yapar…

Büyükerşen’in bahsettiği halet-i ruhiye değişimi buydu…

Türk Dünyası Kültür Başkenti olunca, hem projenin doğası gereği hem de bence Nabi Avcı’nın müthiş farkındalığı sayesinde Eskişehir, ‘kendisi olmanın’ güzelliğini, ‘kendinde olanın değerini bilmenin’ bilgeliğini de yaşadı ve içine sindirdi…

Eskişehir’i bir ‘kişi’ olarak düşünürsek, Kemal Unakıtan ile kendisinin farkına varan bu kişi, Yılmaz Büyükerşen ile önce başka biri olmak için öykündü, ama bu sırada biriktirdi ve nihayetinde Nabi Avcı ile ‘bütün biriktirdikleriyle kendisi olmanın’ iç huzuru ve güzelliğini yaşamaya başladı…

Eskişehir, son 20 yılda başka bir ‘kişi’ oldu…

Nabi Avcı’nın, geçenlerde, arkasına Millet Bahçesi’ni alarak çektirdiği, bu sayfada da göreceğiniz fotoğraf, Eskişehir’in geldiği hali anlatmaktadır. Nabi Avcı’nın o fotoğraftaki duruşu, Eskişehir’in son 20 yılda değişiminin, geleceğe ‘gururla’ anlatımıdır…

***

İşte…

İşte tam da bu tanımlama yüzünden, şehrin göbeğinde, şehrin en değerli yerinde şu günlerde yapılan Millet Bahçesi, Eskişehir’e bugüne kadar yapılan en büyük hizmet, en büyük projedir…

Eskişehir…

Son 20 yılda yaşadığı değişim ve farkındalıklarının en büyük göstergesini, cümle âleme ilan etmenin arifesindedir şu sıralar…

Millet bahçesi; medeniyetin göstergesi olarak gösterilen uçak, hızlı tren, karayolları ya da şehrin içinden geçen su’yun kullanımı, içtiğimiz su’yun kalitesi, tiyatro ve senfoni ile sembolize edebileceğimiz kültürel faaliyetler gibi bizim cebimizi ve ruhumuzu doyurmayacak tabii ki…

Orhan Oğuz’un, Yılmaz Büyükerşen’in ve nihayetinde Nabi Avcı’nın ‘kurdukları’ üniversiteler gibi şehrimize öğrenci getirmeyecek ve bizler de o öğrencilerden para kazanmayacağız tabii ki…

Son yıllarda gelişen sanayi, turizm gibi zenginleştirmeyecek bizi, geçmişine, tarihî eserlerini restore etmiş, onları yaşatmış olan şehirler gibi manevi dünyamızı doyurmayacak tabii ki…

Karnımızı doyurmayacak, ruhumuzu okşamayacak birilerinin her hizmette beklediği gibi…

Ve fakat…

Bizim, yukarıda saydığımız tüm o özelliklere sahip olduğumuzu gösterecek…

Bizim, Eskişehirlilerin, nasıl insanlar olduğumuzu, hangi seviyeye ulaştığımızı, cümle âleme ilan edecek…

İnsanlar bunu bugün de görecek, yarın da…

Yüz yıl sonra şöyle konuşacak torunlarımızın, çocukları: “Türkiye’nin hemen hemen bütün şehirlerinde, şehrin merkezindeki en değerli, milyarlarca lira kazanılabilecek bir alanı, millet bahçesi yapmayı tercih etmiş dedelerimiz. Kendilerine ne kadar güveniyorlarmış. Yaşadıkları çağın ne kadar ilerisindelermiş…

İşte o yüzden söylüyorum…

Nabi Avcı’nın çektirdiği fotoğraf, sadece bir kişinin, yaptığı, hayata geçirdiği, hepimize kattığı müthiş eserle duyduğu gururu anlatmıyor; Eskişehir’in, Eskişehirli’nin nerelere geldiğini, hangi ruh haline ulaştığını da simgeliyor…

Fotoğraftaki kişi Eskişehir’dir…

Arkasında görünen de bu çağda yaşayan bizlerin, geleceğe mektubu…

 

- - - - - -