Son yazıma çok, hem de çok ilginç tepkiler aldım…

Bir kere yazımda Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve yakın çevresi olmak üzere AK Partililerin bazı kararlarını eleştirdiğim için “katıksız AKP düşmanlarının” beğeneceğini sanmıştım, yanılmışım. Yazımın içinde Türkiye Cumhuriyeti’nin, dünyanın gelişmiş ülkelerine örnek çalışmalar yürüttüğünü söylediğimi fark ettim ve CHP’lilerin neden beğenmediğini anladım!

CHP’lilerin büyük bölümü, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin yaptığı güzel bir işi beğenir mi hiiiç!..

Aklıma kızayım!..

Neyse yazıma dönelim, CHP’liler beğenmedi, anladım, ama AK Partililer de beğenmedi tabii ki!..

Köşe yazarlarının neden herhangi bir mahalleden olmak için gayret sarf ettiğini anladım! Doğruya doğru, eğriye eğri deyince; seni Türkiye’nin yüzde 90’ı beğenmiyor demek ki…

Yalnız, AK Partililer konusuna bir parantez açmalıyım: Bazı AK Partililer yazımı eleştirmek için bazıları da “ne kadar haklı olduğumu” söylemek için bana “özelden” ulaştı…

Beğenenler açık açık beğenemiyor demek ki! (Bir tek bizim Mehmet Akif Erdem hariç. Kendisi Don Kişot gibi atılıyor ortalığa her seferinde…)

Eleştirenler de belki de söylediğim doğru şeylerin hatırına yazımla ilgili eleştirilerini ‘bana özel’ haline getirmeyi tercih etmişti…

Eleştirilerin yoğunluğu meşhur sahra hastanesi ile ilgili yazdıklarımaydı: Adana Büyükşehir Belediye Başkanı Zeydan Karalar bildiğiniz gibi kuyuya bir taş attı, şimdi kırk akıllı çıkaramıyor!

Efendim, dünyanın çeşitli ülkelerinde, fuar alanları, otoparklar (ülkedeki hastaneler yetmediği için), bir çeşit sahra hastanesine dönüştürüldü. Eee çok doğal tabii, hastanen yetmiyorsa bunu yapmak en akıllıca iş…

Türkiye’de de salgının ilk günlerinde birçok kişi, “fuar alanlarına hastane yapalım” önerisi getirmeye başlamıştı.

Ülkemizde görüldü ki, birilerinin önce yaptırmamak, yapıldıktan sonra açtırmamak ve nihayetinde açılınca da kapattırmak için yapmadığını bırakmadığı Şehir Hastaneleri bir “dünya efsanesi” halini aldı. Bu hastanelerin, hem yoğum bakım yatak sayısı bakımından ülkemizi nereye taşıdığı ortaya çıktı hem de gerekirse bütün odalarının yoğun bakım haline getirilebilecek olmasıyla da “yoğun bakım yatak seviyesini” başka bir noktaya taşıdığı…

Geçen Eskişehir Valisi Özdemir Çakacak açıkladı, “Yoğun bakım yatak sayısında sıkıntımız yok, yarısı boş, istersek sayıyı daha da artırabiliyoruz” diye…

İşte aynı şekilde İstanbul ve İzmir dışında hemen hiçbir ilimizde “yoğun bakım yatak sayısı” anlamında sıkıntı olmadığı görülüyor. Hatta Cumhurbaşkanı Erdoğan, İstanbul’daki sıkıntıyı bitirmek için iki yeni hastane (Bakın, panellerle bölünmüş panayır değil) yapımı için talimat verdi ve 45 gün içerisinde yapımının tamamlanacağını müjdeledi…

Neyse diyeceğim şu ki…

Başkan Zeydan Karalar, durduk yere, ihtiyaç olup olmadığını bilmeden, sormadan, kendine saçma bir vazife çıkararak, kapalı pazar yerinden bozma bir alanın içini, suntalarla bölerek aklı sıra hastane odası yapıp, sonra içine birkaç yatak, birkaç tane de stetoskop koyarak, “Alın size hastane yaptım ey Sağlık Bakanlığı, güle güle kullanın” demesi üzerine, yetkililer gidip mühürlemişti o alanı, bilmeyeniniz kalmamıştır…

Ben de “Orayı mühürleyerek sanki gerçekten bir hastane varmış havasına büründürdünüz. Yanlış yaptınız” diye eleştirmiştim ya yazımda, işte bazı okurlarım, “Ne yani, CHP’li belediye başkanının böyle saçma şovuna müsaade mi edecekti devlet?” diye sordu…

Dün de Cumhurbaşkanı Erdoğan konuşmasında, “Mevzu hastane yapılması değil, yalan söylenmesi ve şov yapılması” deyince, bana da iki kelam etme görevi düştü…

Cumhurbaşkanımız Erdoğan’ın tam tersini düşündüğüm bir nokta var. Bir siyasetçi, doğru düzgün hizmet yapıyorsa şov yapabilir…

Yalan söylenmesine sinirlenmek ise hepimizin hakkı!

Bir siyasetçi şov yapıyorsa yaptığına bakmak lazım: Şov yaptığı iş, hizmetse ne âlâ ve fakat değilse o vakit parasını kendi cebinden ödemeli…

Yasalarımızda, “kamu kaynaklarını heba etme ve boşa harcama” diye özetleyebileceğimiz bir suç var ve yapan hakkında “zimmet” çıkarılıyor…

Ben, Zeydan Karalar’ın, başta kendi genel başkanı olmak üzere, 83 milyon Türkiye Cumhuriyeti vatandaşına “hastane” diye kakalamaya çalıştığı şeyin niteliğinden çok, gerekliliğiyle ilgileniyorum…

Biz büyük bir devletiz ve kurulu bir düzenimiz var…

Devlet bu işi organları vasıtasıyla inceler, bir belediyenin kendisinden talep olmamasına rağmen, kimseye sormadan, danışmadan, hiç de ihtiyaç yokken kalkıp böyle bir işe karışmasının, kamuyu zarara uğratmak olup olmadığını araştırır…

Eğer Zeydan Karalar, şehrinde gerçekten böyle bir sıkıntı gördüğü için bu işe girişmişse ses çıkarılmaz, yoook, hiç ihtiyaç yokken ve üzerine vazife değilken böyle bir şey yaptıysa harcanan bütün paraları, Zeydan Karalar’dan alır ve siyasetçiler bundan sonra sırf şov amaçlı böyle işlere kalkışmadan önce 834 kez düşünmek zorunda kalır…

Diyeceğim budur…

Sanki iş yapıyormuş gibi görünen siyasetçilere yasak getirmek, bu siyasetçilerin yandaşları tarafından “mağdur edebiyatına” dönüştürülüyor.

Oysa…

Bu tür işleri yapanlar, bunların masrafını kendi ceplerinden bir kere ödesinler…

Bakın bakalım bir daha yapıyorlar mı!