Bu hastalık öyle kolay kolay teşhis edilemez.
Hastalığın ortaya çıkması için hastanın siyasete yada herhangi bir yere aday olması gerekir. Adaylık derken öyle gözünüzde büyütmeyin apartmanın yönetimine dahi olabilir.
Seçilene kadar en ufak bir etki ya da belirti göstermez; aksine kendini kamufle etmek için hastanın hal ve hareketleri olumlu yönde belirtiler gösterir. Sevecen, yardımsever, herkesi dinleyen, tüm sorunları çözen, güler yüzlü bir insan görünümüne bürünür. İş bitip koltuk ele geçtikten sonra belirtiler kendini göstermeye başlar.
Etrafındakileri dinlememeye, bildiğini okumaya, dediğim dedik demeye, eleştirilere kulak vermeden her zaman ben haklıyım, küçük dünyaları ben yarattım edasıyla gezmeye başlar…
Onun için iki kural vardır. Birinci kural; o her zaman haklıdır. İkinci kural; birinci kuralın geçersiz olduğu yerlerde kural bir geçerlidir…
İlerleyen safhalarda etrafındaki gerçek insanlar azalırken sahte insanlar çoğalmaya başlar.
Ama onun içinde bir kılıfı vardır. “Küçük olsun benim olsun” EGOmanya artık ortaya çıkmıştır. Ben bugünler için doğmuşum edasıyla yaşarken aslında yavaş yavaş bittiğinin farkında değildir. Bu şehir çoook EGOmanya hastalığına yakalanan adam gördü ama ne hikmetse şu an hiçbirinin adı bile hatırlanmıyor… Hikaye bu ya; Delikanlı yeni bir manita yapmış. Eskişehir’ de bir kafede randevulaşmışlar. Delikanlı randevu saatinden önce heyecanla kafeye damlamış. Bakmış karşısındaki masada Kadir İnanır; hemen yanına gitmiş “merhaba” dedikten sonra övgüler dizmeye başlamış. Abim yeni bir manita yaptım; kız gelince yanıma gelsen şöyle bana bir “merhaba Hasan” desen de şeklimiz olsa demiş… Neyse; zar zor, dil dökerek Kadir İnanır’ ı ikna etmiş. Kız gelmiş masaya oturmuşlar. Kadir İnanır gelmiş bizim Hasan’ın omuzuna elini koymuş “merhaba Hasan” demiş. Bizim Hasan yavaşça kafasını çevirip Kadir İnanır’a bakmış ve “bi çek git Kadir yaaa” demiş.