Zorunlu evde geçen zamanda bazen eskiye gidiyoruz.
Anadolu Üniversitesi Rektörü ile ilgili söz ve görüntüler bir konuda yaşadıklarımı hatırlattı.
Eskişehir’de 1960 – 2000 yıllarının en popüler kişilerinden birisi Ziraat Odası Başkanı Merhum Behçet Aktaş'tı. Birbirimizi çok sever, yaş farkımıza rağmen haftanın 3-4 günü beraber olurduk. Eskişehir’e gelen Emniyet Genel Müdürü, Jandarma Genel Komutanı veya 80 ihtilali cunta liderleri önce Behçet Ağayı ziyaret eder yada ararlardı.
Çok sevdiğimiz ve saygı duyduğumuz Eskişehir Kızılay’ına yüksek ahlakıyla hizmet vermiş yüksek mühendis merhum Selahattin Aktaş abimiz Behçet Ağa’nın kardeşiydi.
Bu kadar tanıttıktan sonra konuya gelecek olursak
Akşam yemeklerinde buluştuğumuzda bazen 2 kardeş çelişkiye düşer, sert tartışmaya girerlerdi. Bu arada konuklardan bazısı gereksiz ve icapsız Behçet Ağadan yana, Selahattin Abi karşıtı taraf olunca Behçet Ağa çok üzülürdü.
Bir keresinde altın harflerle yazacağımız aşağıda niçin hatırladığımı söyleyeceğim şu sözleri sert ve katı şekilde beyan ile ara bozucuları susturdu.
"Ben kardeşime kızabilirim, tenkit ederim, hatta sevmeyebilirim, bilin ki ben onu sevmeyeni hiç sevmem" demek suretiyle bugün de hiç unutmadığım bir asil davranış biçimini saptamış oldum.
Bugün niçin hatırladım.
Anadolu Üniversitesi Rektörünün ve bazılarının dolaylı veya dolaysız Yılmaz Büyükerşen’i kastederek yakışıksız beyanları veya Anadolu Üniversitesi’nin öncesinden başlayarak bugüne ulaşan geçmişini yorumlamak ihtiyacını duymaları ve yaptıkları değerlendirmelerdir.
Doğaldır ki Yılmaz Abi bir siyasetçi olarak eleştirilmiştir ve eleştirilecektir. Anadolu Üniversitesi’nin bugüne ulaşan noktasında bizler kimin ne kadar katkı ve başarılı hizmet ettiğini biliriz. Bu başarı Orhan Oğuz’dan başlayarak ortak başarıdır.
Ancak en uzun süreli üniversitenin başında Yılmaz Bey bulunması nedeniyle hizmet, fırsat ve imkanı nı Yılmaz Bey gerçekleştirmiştir. Bu nedenle Anadolu Üniversitesinin geçmişinde Yılmaz Büyükerşen’in ülkece takdir görmüş katkıları büyüktür bazıları eser niteliğindedir.
Bu büyük eser Anadolu Üniversitesi'nde ne yazık ki zaman zaman bir Orhan Oğuz, bir Akar Öcal, bir Engin Ataç, bir Fevzi Sürmeli ve en az bunlar kadar Semih Büker, Sinan Bozok, İlhan Cemalcılar, Suat Mirzah ve ismini hatırlayamadığımız hakkını ödeyemeyeceğimiz dostlarımızın katkısıyla ortaya çıkmıştır.
Kısaca dün birbirinin kıymetini bilmede zorluklar yaşayanları bugün Anadolu Üniversitesinde hiçbir hak ve emeği olmayanlarca geçmişe yönelik dayanaksız değerlendirme yapabilmektedir.
Şu sonucu çıkarıyorum…
Öncelikle yukarıda ismini sınırlı olarak zikrettiğim kişiler birbirinizin kıymetini bilin ve birbirinizi onurlandırın. Sizi onurlandırdıkları zaman arkadaşlarınızı hatırlayın ve hatırlatın bu ortak eserde doğaldır ki birinin nöbetleşe liderliğinde, diğerlerinin katkısı büyüktür.
Son olarak rahmetli ve nur içinde yatsın Behçet Ağa’nın şu sözünü bugüne uyarlayarak şöyle ifade ediyoruz. "Yılmaz Abiyi tenkit edebilirsiniz, hatta sevmeyebilirsiniz, ancak Yılmaz Abiyi bu hakşınaz olmayan, alaycı tutum sergileyenleri bizler hiç sevmeyiz."
Anadolu Üniversitesi’nin geçmişinin her zerresine saygısı olmayanın Anadolu Üniversitesinde bırakacağı bir iz yoktur.